#smrgKİTABEVİ Georgiy Jukov - 2021
Dünya tarihinin en büyük komutanlarını tüm yönleriyle inceleyen OSPREY Büyük Komutanlar Serisi, Georgiy Jukov ile devam ediyor…
Jukov (1896-1974), II. Dünya Savaşı döneminde Kızıl Ordu içerisinde etkin ve dominant bir karakterdi. Stavka'da üst düzey Genelkurmay yetkilisi olarak hizmet veren Jukov, bir kritik sahadan/sektörden diğerine geçerek gerektiğinde danışman, koordinatör ve fiili cephe komutanı olarak aktif görevde bulundu. Jukov, Kızıl Ordu'yu, savaş sırasında Alman ordusu karşısında içine düştüğü hayati zafiyetten çıkararak, 1942-43'te inanılmaz bir geri dönüşe ve sonunda 1944-45'te zafere götürmeden önce, 1941 sonbaharındaki umutsuz durumu kurtarmada da kritik bir rol oynadı.
Jukov savaş sırasında, çoğunlukla Batı hattında Wehrmacht'a karşı cephe muharebelerindeki başarılarıyla tanınsa da, savaşın hemen başlarında 1939'da Uzak Doğu Cephesi'nde Japon ordusuna karşı kazandığı Halhin Göl Muharebesi'yle [Moğolistan'ın doğu ucunda] ilk olarak adını duyurdu. Ancak Jukov'un askeri ve idari yöntemleri acımasızdı ve Sovyet kayıplarının daha da artmasında da rolü vardı. Keza diğer komutanlar ve astlarına karşı sert tutumuyla, sorguya açık bir profil çizdi. Jukov, Çarlık döneminde I. Dünya Savaşı'na ve 1917 Devrimi sonrasındaki Rus İç Savaşı'na (1918-1921) da subay olarak iştirak etmişti.
Mareşal Jukov'un, Sovyetlerin kudretli lideri Josef Stalin'le ilişkileriyse genel anlamda sorunlu bir seyir izledi. Buna rağmen Büyük Savaş'ın hemen arifesinde, 1937'de Stalin'in Kızıl Ordu içerisinde giriştiği ve çok sayıda büyük komutanın tutuklanıp tasfiye edildiği büyük kıyımdan kurtulabilmeyi başardı. Berlin'e ilk giren Sovyet ordularının komutanı da Jukov'du, 8 Mayıs 1945'te Berlin'de Almanların teslim olma anlaşmasını Sovyetler Birliği adına imzalayan asker de. Ancak bu görkem uzun ömürlü olmayacaktı.
II. Dünya Savaşı'nın en tanınmış Sovyet askeri olarak, Jukov'un savaş sonrası gözden düşmesi de aynı ölçüde süratli oldu. Savaş sırasında kazandığı popülarite nedeniyle Stalin'in hışmına uğradı ve pasif kıta görevine verildi. Stalin'in ölümünün ardından, kısa bir dönem Komünist Parti Merkez Komitesi Üyeliği ve Savunma Bakanlığı görevine atansa da, yeniden gözden düştü ve kendi köşesine çekilerek anılarını kaleme aldı. Sovyetler Birliği'nin çöküşüne kadar da itibarı iade edilmedi.
Günümüzde Moskova'daki Devlet Tarih Müzesi'nin önünde, Kızıl Meydan'ın hemen girişinde yer alan Mareşal Jukov heykeli; Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra, 1995'te 9 Mayıs'taki zaferin yıldönümü kutlamalarından bir gün önce kaidesine konularak, büyük komutan onurlandırıldı.
Resim, çizim, fotoğraf ve haritalarla zenginleştirilen elinizdeki Jukov biyografisi, hem II. Dünya Savaşı'nın Sovyet perspektifinden bir anlatısını sunuyor hem de Mareşal'in askeri becerileriyle beşerî zaaflarını beraberce ortaya koyuyor. Türkçedeki çok az sayıdaki Jukov biyografisinden biri olan bu eser, okuyucuya etkileyici bir komutan ve cephe savaşları anlatısı vaat ediyor; aynı zamanda Alman-Sovyet askeri ihtilafının da özet bir kaydını sunuyor.
Dünya tarihinin en büyük komutanlarını tüm yönleriyle inceleyen OSPREY Büyük Komutanlar Serisi, Georgiy Jukov ile devam ediyor…
Jukov (1896-1974), II. Dünya Savaşı döneminde Kızıl Ordu içerisinde etkin ve dominant bir karakterdi. Stavka'da üst düzey Genelkurmay yetkilisi olarak hizmet veren Jukov, bir kritik sahadan/sektörden diğerine geçerek gerektiğinde danışman, koordinatör ve fiili cephe komutanı olarak aktif görevde bulundu. Jukov, Kızıl Ordu'yu, savaş sırasında Alman ordusu karşısında içine düştüğü hayati zafiyetten çıkararak, 1942-43'te inanılmaz bir geri dönüşe ve sonunda 1944-45'te zafere götürmeden önce, 1941 sonbaharındaki umutsuz durumu kurtarmada da kritik bir rol oynadı.
Jukov savaş sırasında, çoğunlukla Batı hattında Wehrmacht'a karşı cephe muharebelerindeki başarılarıyla tanınsa da, savaşın hemen başlarında 1939'da Uzak Doğu Cephesi'nde Japon ordusuna karşı kazandığı Halhin Göl Muharebesi'yle [Moğolistan'ın doğu ucunda] ilk olarak adını duyurdu. Ancak Jukov'un askeri ve idari yöntemleri acımasızdı ve Sovyet kayıplarının daha da artmasında da rolü vardı. Keza diğer komutanlar ve astlarına karşı sert tutumuyla, sorguya açık bir profil çizdi. Jukov, Çarlık döneminde I. Dünya Savaşı'na ve 1917 Devrimi sonrasındaki Rus İç Savaşı'na (1918-1921) da subay olarak iştirak etmişti.
Mareşal Jukov'un, Sovyetlerin kudretli lideri Josef Stalin'le ilişkileriyse genel anlamda sorunlu bir seyir izledi. Buna rağmen Büyük Savaş'ın hemen arifesinde, 1937'de Stalin'in Kızıl Ordu içerisinde giriştiği ve çok sayıda büyük komutanın tutuklanıp tasfiye edildiği büyük kıyımdan kurtulabilmeyi başardı. Berlin'e ilk giren Sovyet ordularının komutanı da Jukov'du, 8 Mayıs 1945'te Berlin'de Almanların teslim olma anlaşmasını Sovyetler Birliği adına imzalayan asker de. Ancak bu görkem uzun ömürlü olmayacaktı.
II. Dünya Savaşı'nın en tanınmış Sovyet askeri olarak, Jukov'un savaş sonrası gözden düşmesi de aynı ölçüde süratli oldu. Savaş sırasında kazandığı popülarite nedeniyle Stalin'in hışmına uğradı ve pasif kıta görevine verildi. Stalin'in ölümünün ardından, kısa bir dönem Komünist Parti Merkez Komitesi Üyeliği ve Savunma Bakanlığı görevine atansa da, yeniden gözden düştü ve kendi köşesine çekilerek anılarını kaleme aldı. Sovyetler Birliği'nin çöküşüne kadar da itibarı iade edilmedi.
Günümüzde Moskova'daki Devlet Tarih Müzesi'nin önünde, Kızıl Meydan'ın hemen girişinde yer alan Mareşal Jukov heykeli; Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra, 1995'te 9 Mayıs'taki zaferin yıldönümü kutlamalarından bir gün önce kaidesine konularak, büyük komutan onurlandırıldı.
Resim, çizim, fotoğraf ve haritalarla zenginleştirilen elinizdeki Jukov biyografisi, hem II. Dünya Savaşı'nın Sovyet perspektifinden bir anlatısını sunuyor hem de Mareşal'in askeri becerileriyle beşerî zaaflarını beraberce ortaya koyuyor. Türkçedeki çok az sayıdaki Jukov biyografisinden biri olan bu eser, okuyucuya etkileyici bir komutan ve cephe savaşları anlatısı vaat ediyor; aynı zamanda Alman-Sovyet askeri ihtilafının da özet bir kaydını sunuyor.