#smrgKİTABEVİ Gözgü - 2007
Hasan Aycın'ın Bocurgat, Gece Yürüyüşü, Asâ ve Kulbar'dan sonra beşinci ve yeni çizgi albümü. Başlığının kelime anlamı “ayna” olan albüm, Yunus'un şu dizeleriyle açılıyor: “Dost sûreti gözgüdürür / Bakan kendi yüzün görür.”
GÖZGÜ Üzerine Söyleşi
Söyleşi: Musa İğrek, Zaman gazetesi, 14 Ağustos 2007, Salı
Aycın, o kendine özgü şiirsel çizgilerini (karikatür değil) o sevimli kahramanlarının küçük serüvenlerini 1978'den bu yana çeşitli gazete ve dergilerin okurlarıyla paylaşıyor. Bu çizgi'li yolculuğa bazen “yazı”yı da katıyor Aycın. Bocurgat, Gece Yürüyüşü, Asâ ve Kulbar derken, geçtiğimiz günlerde Gözgü adlı çizgi albümü yayımlandı çizerin. Albümde Aycın'ın çeşitli dönemlerde çizdiği çalışmaları bir araya getirilmiş. Çizmek, bir anlamda “sırrı sızdırmak” onun için. Çizerek kendimde olanı kavramaya ve tabii bunlardan çıkarak dışımda ne varsa anlamaya, kavramaya çalışıyorum,” diyen Hasan Aycın, Gözgü“yü ve çizgi serüvenini anlattı.
Bilmeyenler için söyleyelim, “gözgü” ayna demek, albümünüze niçin bu adı verdiniz?
Ayna metaforu benim için hep önemli olmuştur. Ayna üstünden anlatmaktan ziyade; anlamaya, kavramaya çalışmayı yeğlerim. Zaman zaman ayna eksenli çizgiler çizdiğim de oluyor. Gözgü“de birkaç tane var mesela. Bu albümün adını koyarken önce bazı isimleri sıralayıp aralarından “ayine”yi seçmiştim, sonra Türkçesini daha bakir bulduğumdan “gözgü”de karar kıldım.
Albüm, Yunus Emre'nin “Dost sureti gözgüdurur, bakan kendi yüzün görür” sözü ile başlıyor...
Evet, başa aldım o beyti. Hatırımda kaldığına göre devamında da şöyle diyor: “Gelsün ol kendüsüz gelen. Ben râzumı ana direm.” Yani, gelen nefsini, enaniyetini koyup gelsin, sırrımı ancak ona söyleyeceğim.
Bocurgat“ta sarışın gökyüzü, kelebekler, ağaçlar merkezdeyken Gözgü“de bombalar, zincirler, füzeler, tüfekler, az biraz siyasi imgeler mevcut, buna ne diyeceksiniz?
Bocurgat ilk albümümdü ve münderecatı daha çok yirmili yaşlarda çizdiklerimden, yani ilk çizgilerimden oluşmuştu. Gözgü beşinci albümüm. İçindekilerse yaşım elliye erdiğinde çizdiklerimden oluşuyor. Son yıllarda dünyada olup bitenleri de hesaba katmak gerekiyor, özellikle Müslüman coğrafyadakileri. Yine de ağaçlar, kuşlar, gökyüzü... az sayılmaz.
Gözgü“deki çizgileri neye göre sıraladınız? İlk kare, gül uzatan bir ele karşı yumruk, son kare ise uçmaya çalışan kanadı kopuk bir kuş...
Gül canım, cananım, ruhum, inancım... Her şeyim. İlk çizgide, onu sunan ele karşı yumruk olmuş bir el, muannit bir öfke... Karşı sayfada ikinci çizgi: Yine gül sunan el. Yani benim elim. Gül yaralı, kan sızıyor. Yani canım, cananım, ruhum, inancım... Her şeyim... Albümün çizgilerini içimden geldiği gibi sıraladım dersem herhalde en doğru cevap olur. Son çizgi dediğiniz gibi uçmaya çalışan kanatsız bir kuş. Yunus Emre'den mülhem hüzünlü bir çizgidir o. Merhum Yunus, “Kanatsız kuşlayın kaldım yazıda, kanatlı kuşlara kande ireyin” der. Kendimizi şanlı geçmişimizin artçısı gibi düşündüğümüz olmaz mı hiç? Eskiden, bir kervanın arkada bıraktıklarını tek başına toplamaya çalışan artçılar misali. Gerçekten zordur onların işi. Bütün tehlikelere de açıktırlar. Maazallah kervanın izini kaybederlerse azabilirler.
Çizginin ötesinde aradığınız nedir?
Çizginin ötesinde aradığım, çizginin yüklendiği manada mündemiçtir. Ona konu olan şeyler ve olaylar, aradığım şeye açılan kapılar mesabesindedir.
Çizginizin anlaşılmadığını düşündüğünüz anlar oldu mu?
Çook. Ama bunu dert etmediğimi belirtmeliyim. Kulakları çınlasın Hüseyin Hatemi Hoca'nın bir dörtlüğü olmuştu yıllar önce. İşim Çemberlitaş'taydı o zamanlar. Şöyle diyordu: “Aferin çenberlitaşın bînazir nakkaşına. Nakş-ı tersimin gören girmiş olur bir yaşına. Mir Hasen Aycın ki reşkâverdir mâni içün. Tarz-ı ahsen üzre tablolar yapar tek başına.” Yani, ben çizerek kendimi anlamaya, kendimde olanı kavramaya ve tabii bunlardan çıkarak dışımda ne varsa anlamaya, kavramaya çalışıyorum. İnsanlar da onun aracılığıyla kendilerinde olanı anlayabilirler, kavrayabilirler diye düşünüyorum.
Çizgi sizin için bir var oluş, bir dil adeta... Bunu sonlandırmayı hiç düşündünüz mü?
Gün gelir bütün var oluşlar son bulur, bütün diller susar. Önemli olan onunla ne yaptığım veya ne yapmaya çalıştığımdır. Bir gün çizemezsem zaten o benim için sonlanmış olacaktır.
Çizginin ve harflerin başlangıcında hep nokta var. Ve denilir ki: “Nokta özdür, her şey noktadan doğmuştur.” Siz ne düşünüyorsunuz?
Kaynağını ve sıhhat derecesini bilmediğim bir hadis-i şerifi hatırladım şimdi: “İlim bir noktadır, cahiller onu çoğalttılar (veya çoğaltırlar).” Buradan kalkarak diyebiliriz ki yapılması gereken, çoklukta tekliği, teklikteki hakikati bulmaktır. Tabii bu hiç de kolay olmayacaktır. Ahir zamandayız üstelik. Zamanın evvelinden başlayan insan soyunun birikimi önümüzde yığılı duruyor ve yolumuz işte bu birikimin içinden geçiyor. Şiblî ilim dilinin ibare, marifet dilininse işaret olduğunu söylemiş. Yani elimizde yazı ve işaret var. Elimizdekini sıkı tutmalıyız. Çünkü, ilim ne kadar önemliyse yazı da o kadar önemlidir, marifet ne kadar önemliyse işaret de o kadar.”
Hasan Aycın'ın Bocurgat, Gece Yürüyüşü, Asâ ve Kulbar'dan sonra beşinci ve yeni çizgi albümü. Başlığının kelime anlamı “ayna” olan albüm, Yunus'un şu dizeleriyle açılıyor: “Dost sûreti gözgüdürür / Bakan kendi yüzün görür.”
GÖZGÜ Üzerine Söyleşi
Söyleşi: Musa İğrek, Zaman gazetesi, 14 Ağustos 2007, Salı
Aycın, o kendine özgü şiirsel çizgilerini (karikatür değil) o sevimli kahramanlarının küçük serüvenlerini 1978'den bu yana çeşitli gazete ve dergilerin okurlarıyla paylaşıyor. Bu çizgi'li yolculuğa bazen “yazı”yı da katıyor Aycın. Bocurgat, Gece Yürüyüşü, Asâ ve Kulbar derken, geçtiğimiz günlerde Gözgü adlı çizgi albümü yayımlandı çizerin. Albümde Aycın'ın çeşitli dönemlerde çizdiği çalışmaları bir araya getirilmiş. Çizmek, bir anlamda “sırrı sızdırmak” onun için. Çizerek kendimde olanı kavramaya ve tabii bunlardan çıkarak dışımda ne varsa anlamaya, kavramaya çalışıyorum,” diyen Hasan Aycın, Gözgü“yü ve çizgi serüvenini anlattı.
Bilmeyenler için söyleyelim, “gözgü” ayna demek, albümünüze niçin bu adı verdiniz?
Ayna metaforu benim için hep önemli olmuştur. Ayna üstünden anlatmaktan ziyade; anlamaya, kavramaya çalışmayı yeğlerim. Zaman zaman ayna eksenli çizgiler çizdiğim de oluyor. Gözgü“de birkaç tane var mesela. Bu albümün adını koyarken önce bazı isimleri sıralayıp aralarından “ayine”yi seçmiştim, sonra Türkçesini daha bakir bulduğumdan “gözgü”de karar kıldım.
Albüm, Yunus Emre'nin “Dost sureti gözgüdurur, bakan kendi yüzün görür” sözü ile başlıyor...
Evet, başa aldım o beyti. Hatırımda kaldığına göre devamında da şöyle diyor: “Gelsün ol kendüsüz gelen. Ben râzumı ana direm.” Yani, gelen nefsini, enaniyetini koyup gelsin, sırrımı ancak ona söyleyeceğim.
Bocurgat“ta sarışın gökyüzü, kelebekler, ağaçlar merkezdeyken Gözgü“de bombalar, zincirler, füzeler, tüfekler, az biraz siyasi imgeler mevcut, buna ne diyeceksiniz?
Bocurgat ilk albümümdü ve münderecatı daha çok yirmili yaşlarda çizdiklerimden, yani ilk çizgilerimden oluşmuştu. Gözgü beşinci albümüm. İçindekilerse yaşım elliye erdiğinde çizdiklerimden oluşuyor. Son yıllarda dünyada olup bitenleri de hesaba katmak gerekiyor, özellikle Müslüman coğrafyadakileri. Yine de ağaçlar, kuşlar, gökyüzü... az sayılmaz.
Gözgü“deki çizgileri neye göre sıraladınız? İlk kare, gül uzatan bir ele karşı yumruk, son kare ise uçmaya çalışan kanadı kopuk bir kuş...
Gül canım, cananım, ruhum, inancım... Her şeyim. İlk çizgide, onu sunan ele karşı yumruk olmuş bir el, muannit bir öfke... Karşı sayfada ikinci çizgi: Yine gül sunan el. Yani benim elim. Gül yaralı, kan sızıyor. Yani canım, cananım, ruhum, inancım... Her şeyim... Albümün çizgilerini içimden geldiği gibi sıraladım dersem herhalde en doğru cevap olur. Son çizgi dediğiniz gibi uçmaya çalışan kanatsız bir kuş. Yunus Emre'den mülhem hüzünlü bir çizgidir o. Merhum Yunus, “Kanatsız kuşlayın kaldım yazıda, kanatlı kuşlara kande ireyin” der. Kendimizi şanlı geçmişimizin artçısı gibi düşündüğümüz olmaz mı hiç? Eskiden, bir kervanın arkada bıraktıklarını tek başına toplamaya çalışan artçılar misali. Gerçekten zordur onların işi. Bütün tehlikelere de açıktırlar. Maazallah kervanın izini kaybederlerse azabilirler.
Çizginin ötesinde aradığınız nedir?
Çizginin ötesinde aradığım, çizginin yüklendiği manada mündemiçtir. Ona konu olan şeyler ve olaylar, aradığım şeye açılan kapılar mesabesindedir.
Çizginizin anlaşılmadığını düşündüğünüz anlar oldu mu?
Çook. Ama bunu dert etmediğimi belirtmeliyim. Kulakları çınlasın Hüseyin Hatemi Hoca'nın bir dörtlüğü olmuştu yıllar önce. İşim Çemberlitaş'taydı o zamanlar. Şöyle diyordu: “Aferin çenberlitaşın bînazir nakkaşına. Nakş-ı tersimin gören girmiş olur bir yaşına. Mir Hasen Aycın ki reşkâverdir mâni içün. Tarz-ı ahsen üzre tablolar yapar tek başına.” Yani, ben çizerek kendimi anlamaya, kendimde olanı kavramaya ve tabii bunlardan çıkarak dışımda ne varsa anlamaya, kavramaya çalışıyorum. İnsanlar da onun aracılığıyla kendilerinde olanı anlayabilirler, kavrayabilirler diye düşünüyorum.
Çizgi sizin için bir var oluş, bir dil adeta... Bunu sonlandırmayı hiç düşündünüz mü?
Gün gelir bütün var oluşlar son bulur, bütün diller susar. Önemli olan onunla ne yaptığım veya ne yapmaya çalıştığımdır. Bir gün çizemezsem zaten o benim için sonlanmış olacaktır.
Çizginin ve harflerin başlangıcında hep nokta var. Ve denilir ki: “Nokta özdür, her şey noktadan doğmuştur.” Siz ne düşünüyorsunuz?
Kaynağını ve sıhhat derecesini bilmediğim bir hadis-i şerifi hatırladım şimdi: “İlim bir noktadır, cahiller onu çoğalttılar (veya çoğaltırlar).” Buradan kalkarak diyebiliriz ki yapılması gereken, çoklukta tekliği, teklikteki hakikati bulmaktır. Tabii bu hiç de kolay olmayacaktır. Ahir zamandayız üstelik. Zamanın evvelinden başlayan insan soyunun birikimi önümüzde yığılı duruyor ve yolumuz işte bu birikimin içinden geçiyor. Şiblî ilim dilinin ibare, marifet dilininse işaret olduğunu söylemiş. Yani elimizde yazı ve işaret var. Elimizdekini sıkı tutmalıyız. Çünkü, ilim ne kadar önemliyse yazı da o kadar önemlidir, marifet ne kadar önemliyse işaret de o kadar.”