Toplumcu edebiyatımızın köklerinden ve en güçlü çınarlarından Adnan Özyalçıner, kendisini "küçük öykücü" olarak tanımlar. Haytın temel çelişmelerini, "küçük insan"ın dünyasındaki yansımalarıyla bulup anlatan bu öyküler, son derece yoğunlaştırılmış bir gerçekliği içerir ve bu bakımdan "atom çekideği" gibidir. Anlatılan olaylar, insanların, çevrelerindeki insanlarla, nesnelerle, bir bütün olarak dünyayla olan ilişkilerinin anlaşılması için bir çerçeve sunarlar. Her öyük, bir çatışma üzerine kurulur ve bu çelişkili yapı, haytı hareket içinde yansıtır. Ama Özyalçıner, "sokakta ayna gezdiren" bir yazar değildir. Görünüşün ardından olup bitenleri, gerçekliğin içsel zenginliğini, görüntü yitip gittikten sonra da sürüp giden izleri görür ve gösterir. Kimi zaman ince bir ironi, kimi zaman düğümlenen bir acı, ama her zaman iyimserlik ve geleceğe güven duygusu taşıyan bu öyküler, tanımak, değişmek ve değiştirmek isteyenlere sesleniyor.
Toplumcu edebiyatımızın köklerinden ve en güçlü çınarlarından Adnan Özyalçıner, kendisini "küçük öykücü" olarak tanımlar. Haytın temel çelişmelerini, "küçük insan"ın dünyasındaki yansımalarıyla bulup anlatan bu öyküler, son derece yoğunlaştırılmış bir gerçekliği içerir ve bu bakımdan "atom çekideği" gibidir. Anlatılan olaylar, insanların, çevrelerindeki insanlarla, nesnelerle, bir bütün olarak dünyayla olan ilişkilerinin anlaşılması için bir çerçeve sunarlar. Her öyük, bir çatışma üzerine kurulur ve bu çelişkili yapı, haytı hareket içinde yansıtır. Ama Özyalçıner, "sokakta ayna gezdiren" bir yazar değildir. Görünüşün ardından olup bitenleri, gerçekliğin içsel zenginliğini, görüntü yitip gittikten sonra da sürüp giden izleri görür ve gösterir. Kimi zaman ince bir ironi, kimi zaman düğümlenen bir acı, ama her zaman iyimserlik ve geleceğe güven duygusu taşıyan bu öyküler, tanımak, değişmek ve değiştirmek isteyenlere sesleniyor.