#smrgKİTABEVİ Gözün Menzili : İslami Coğrafyada Bakışın Serüveni -
"Kâinat kavrayışının sanatsal formlar üzerinde etkisi vardır" ve bu etki inançtan inanca, kültürden kültüre değişir. Kültürler sanatsal formlarla birbirlerinden ayrılırken, alttan alta büyük bir etkileşim ve ortaklık da yaşarlar. Geniş bir zaman dilimi ve geniş bir coğrafyaya yayılan bu etkileşimi 'öğrenmek', araştırmak heyecan verici olmalı. Ve 'bir temsil sanatı olan tiyatro, bakış merkezli karakteri' ile form yönünden başka bir yerde dursa bile, Özlem Hemiş, ondan edindiği yöntemi, görsele, özellikle de Osmanlı minyatür sanatına bağlamaya yöneliyor. Bunu yaparken de upuzun bir 'zihinsel menzili', Doğu'dan Batı'ya yokluyor. Osmanlı minyatürünün 'soy kütüğü ve neşet ettiği iklim'i simgesel okumaya uğratırken, onun iktidar- inanç alanını ve felsefi bağlamını 'kuruyor'. Bir tür 'oturuş' yönteminden kurgusal perspektif seçimine değin hep bir 'çalışan zihin' görülür çünkü minyatürlerde. Daha önce Emine Fetvacı'nın söylediği gibi 'sarayın imgeleri' ile doludurlar. 'Devlet yapısı ve saray hiyerarşisi'nin yorumlanışıdırlar.
'Resim-yazı-göz' ilişkisi zihniyeti nasıl şekillendirir? Özlem Hemiş 'Gözün Menzili: İslami Coğrafyada Bakışın Serüveni' adlı çalışmasında Türklerin, Çin, Hint, Yunan ve İran kültür havzaları boyunca görsel etkileniş/etkileyiş sürekliliğinin peşine düşüyor. Geniş zaman ve coğrafyada dönerken bağlamı 'minyatür' üzerine kuruyor. Berzah kavramına odaklanarak 'kendini sanatla açmak ve kapamak' eylemini sorguluyor. 'Bir ara dünyaya, bir berzah âlemine açılan Osmanlı minyatürleri', 'yaşanılan hayatı bir hayal âlemi olarak resmederken', kültürel-inançsal ardılı olduğu Arap-Fars çizgisinden ayrılıyor. Tanrı'nın 'El Musavvir' sıfatından ilhamla bir gerçeklik üzerinden sınırları işlerken, sadelik üzerine 'kurulan' zihniyetiyle 'mütevazılık içindeki iddiasını' imliyor. Bu imleyiş, iktidar düşüncesine bağlanıyor sonuçta. Çünkü 'Osmanlı dünya cennetinin anahtarını elinde tuttuğuna' inanır hep.
Eski dünyadan beri var olan 'anlatıdaki süreklilik' fikrini içselleştiren Osmanlı minyatürü, özellikle Yavuz Sultan Selim'in Tebriz dönüşü getirdiği kitaplar ve iktidarın üst hamiliği ile 16'ncı yüzyılın başında kendi kişiliğine kavuşacaktır. 'Kitap içinde birer göstergeler geçişi' olan minyatürler, 'Varlıklar Tanrı'nın kelimeleridir' düsturundan hareketle indirgenirler görselliğe. 'Harfin yerine kullanılırlar.' İbni Arabi'nin harflere yüklediği gizle sarmalanırlar. Her ne kadar açıktan ifade edilmese de 'Tanrı'nın kelimeleri' sayıldıkları için figürler, tartışmalı resim yasağının anahtarıdırlar da. Göz, gördüğünü resmederken yeniden yaratır. İslam yorumu, hiçbir eylemi candan koparmaz çünkü.
'Türklerin göçerlikten yerleşikliğe geçişlerinde, İslamlaşmalarında ve devlet kurma anlayışlarında' görsel imgelerin hep rolü olmuş ve bunun, izleri kalmıştır. Özlem Hemiş, kültürel iktidar paradigması olarak gördüğü Antik Yunan ya da Avrupa merkezli bakışlardan değil, Türklerin etkileşime girdiği kültür ve inanç çevrelerine odaklanarak 'gözün menzili'ni çizmeye girişiyor. Tasvir yasağından İran etkisine, tevhid ve berzah kavramlarının ontolojisinden kalem ve levhaya, hayal ve gölge yanında hayret ve şehadete bakıyor. Çin'den Bizans'a kadar akan siyasal, kültürel ırmağı görsel malzemeyle takip ediyor.
Çetin bir iş sonuçta böylesi bir çaba ve El Heysem'den beri Doğu-Batı geçişkenliği ve ayrımı (çatışma değil) yeni ve bağlamlı okumaları hep gerektiriyor.
YAZAR Özlem Hemiş İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümünden lisans, Dokuz Eylül Üniversitesi Sahne Sanatlarından yüksek lisans ve yine İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümünden doktora derecelerini aldı. Halen Kadir Has Üniversitesi Tiyatro bölümünde öğretim üyesi. Profesyonel bir seyirci olarak Milliyet Sanat'ta izlenimlerini yazıyor.
"Kâinat kavrayışının sanatsal formlar üzerinde etkisi vardır" ve bu etki inançtan inanca, kültürden kültüre değişir. Kültürler sanatsal formlarla birbirlerinden ayrılırken, alttan alta büyük bir etkileşim ve ortaklık da yaşarlar. Geniş bir zaman dilimi ve geniş bir coğrafyaya yayılan bu etkileşimi 'öğrenmek', araştırmak heyecan verici olmalı. Ve 'bir temsil sanatı olan tiyatro, bakış merkezli karakteri' ile form yönünden başka bir yerde dursa bile, Özlem Hemiş, ondan edindiği yöntemi, görsele, özellikle de Osmanlı minyatür sanatına bağlamaya yöneliyor. Bunu yaparken de upuzun bir 'zihinsel menzili', Doğu'dan Batı'ya yokluyor. Osmanlı minyatürünün 'soy kütüğü ve neşet ettiği iklim'i simgesel okumaya uğratırken, onun iktidar- inanç alanını ve felsefi bağlamını 'kuruyor'. Bir tür 'oturuş' yönteminden kurgusal perspektif seçimine değin hep bir 'çalışan zihin' görülür çünkü minyatürlerde. Daha önce Emine Fetvacı'nın söylediği gibi 'sarayın imgeleri' ile doludurlar. 'Devlet yapısı ve saray hiyerarşisi'nin yorumlanışıdırlar.
'Resim-yazı-göz' ilişkisi zihniyeti nasıl şekillendirir? Özlem Hemiş 'Gözün Menzili: İslami Coğrafyada Bakışın Serüveni' adlı çalışmasında Türklerin, Çin, Hint, Yunan ve İran kültür havzaları boyunca görsel etkileniş/etkileyiş sürekliliğinin peşine düşüyor. Geniş zaman ve coğrafyada dönerken bağlamı 'minyatür' üzerine kuruyor. Berzah kavramına odaklanarak 'kendini sanatla açmak ve kapamak' eylemini sorguluyor. 'Bir ara dünyaya, bir berzah âlemine açılan Osmanlı minyatürleri', 'yaşanılan hayatı bir hayal âlemi olarak resmederken', kültürel-inançsal ardılı olduğu Arap-Fars çizgisinden ayrılıyor. Tanrı'nın 'El Musavvir' sıfatından ilhamla bir gerçeklik üzerinden sınırları işlerken, sadelik üzerine 'kurulan' zihniyetiyle 'mütevazılık içindeki iddiasını' imliyor. Bu imleyiş, iktidar düşüncesine bağlanıyor sonuçta. Çünkü 'Osmanlı dünya cennetinin anahtarını elinde tuttuğuna' inanır hep.
Eski dünyadan beri var olan 'anlatıdaki süreklilik' fikrini içselleştiren Osmanlı minyatürü, özellikle Yavuz Sultan Selim'in Tebriz dönüşü getirdiği kitaplar ve iktidarın üst hamiliği ile 16'ncı yüzyılın başında kendi kişiliğine kavuşacaktır. 'Kitap içinde birer göstergeler geçişi' olan minyatürler, 'Varlıklar Tanrı'nın kelimeleridir' düsturundan hareketle indirgenirler görselliğe. 'Harfin yerine kullanılırlar.' İbni Arabi'nin harflere yüklediği gizle sarmalanırlar. Her ne kadar açıktan ifade edilmese de 'Tanrı'nın kelimeleri' sayıldıkları için figürler, tartışmalı resim yasağının anahtarıdırlar da. Göz, gördüğünü resmederken yeniden yaratır. İslam yorumu, hiçbir eylemi candan koparmaz çünkü.
'Türklerin göçerlikten yerleşikliğe geçişlerinde, İslamlaşmalarında ve devlet kurma anlayışlarında' görsel imgelerin hep rolü olmuş ve bunun, izleri kalmıştır. Özlem Hemiş, kültürel iktidar paradigması olarak gördüğü Antik Yunan ya da Avrupa merkezli bakışlardan değil, Türklerin etkileşime girdiği kültür ve inanç çevrelerine odaklanarak 'gözün menzili'ni çizmeye girişiyor. Tasvir yasağından İran etkisine, tevhid ve berzah kavramlarının ontolojisinden kalem ve levhaya, hayal ve gölge yanında hayret ve şehadete bakıyor. Çin'den Bizans'a kadar akan siyasal, kültürel ırmağı görsel malzemeyle takip ediyor.
Çetin bir iş sonuçta böylesi bir çaba ve El Heysem'den beri Doğu-Batı geçişkenliği ve ayrımı (çatışma değil) yeni ve bağlamlı okumaları hep gerektiriyor.
YAZAR Özlem Hemiş İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümünden lisans, Dokuz Eylül Üniversitesi Sahne Sanatlarından yüksek lisans ve yine İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümünden doktora derecelerini aldı. Halen Kadir Has Üniversitesi Tiyatro bölümünde öğretim üyesi. Profesyonel bir seyirci olarak Milliyet Sanat'ta izlenimlerini yazıyor.