Bundan yaklaşık yüz elli yıl önce Marx ve Engels, şöyle yazmışlardı: “Bize göre komünizm, ne yaratılması gereken bir durum, ne de gerçeğin ona uydurulmak zorunda olacağı bir ülküdür. Biz, bugünkü durumu ortadan kaldıran gerçek harekete komünizm diyoruz. Bu hareketin koşulları, şu anda var olan öncüllerden doğar.” Genelde üretim süreci içindeki bir emek denetim biçimi olarak görülen güvencesizlik, aslında hem üretim hem de yeniden üretim sürecinde vücut bulan, toplumsal yaşamı ve sınıfsal dokuyu yeniden ören bir süreç olarak yaşanmaktadır. Bu çalışma da (Güvencesizleştirme: Süreç, Yanılgı, Olanak) sermayenin esneklik olarak söylem düzeyinde kurduğu, emeğin ise güvencesizlik olarak yaşadığı süreci, birleşik bir emek mücadelesinde taşıdığı kısıtlar ve olanaklar; yani gerçek bir hareketin öncülleri bağlamında tartışmayı amaçlamaktadır.
Kitabın “süreç” başlığını taşıyan birinci bölümünde, güvencesizleştirme biçimleri üzerine yapılan çalışmalar yer almaktadır. Özay Göztepe, yeni dönemin ana yönelimlerini, olgusal dayanaklarla gözler önüne sermekte; Güven Savul, standart dışı istihdam biçimi olarak da nitelenen güvencesizleştirmenin esas çalışma biçimi haline gelişini incelemekte; Denizcan Kutlu, güvencesizleştirme örüntülerini Türkiye'deki güncel gelişmeler bağlamında ele almaktadır.
İzleyen dört çalışma, çerçeve yazı niteliğindedir ve Türkiye işgücü piyasasının daha özel alanlarına değinmektedir. Sonay Bayramoğlu Özuğurlu, güvencesizleştirmenin neoliberal dönem modeli olan düzenleyici devletle ilişkisine; Ferda Koç, güvencesizleştirmenin en ağır etkilerini yaşayan Kürt işçilik sorununa; Metin Özuğurlu, Türkiye tarımının yıkımına; Serkan Öngel, kadınların işgücü piyasasındaki konumuna eğilmektedir.
İkinci bölüm, “yanılgı” başlığını taşımakta ve sınıf mücadelesine dair yanlış tartışmalara işaret etmektedir. Şebnem Oğuz, güvencesizleştirme sürecinin temel tartışma argümanlarından olan prekarya kavramı üzerine odaklanmakta ve kavramın tarihsel gelişimini inceleyerek, sınıf mücadelesi açısından taşıdığı kısıtlara (ve olanaklara) değinmektedir. Richard Seymour tarafından kaleme alınan ve Akın Sarı tarafından çevirilen yazı ise prekaryanın eski ve yeni yönlerine diyalektik bir bütünlük içinde açıklık getirmektedir.
Kitabın son bölümü ise “olanak” başlığında, güvencesizleştirmeye karşı mücadele stratejilerini tartışmaktadır. İlk yazıda Atilla Özsever, Tekel Direnişi ile görünür kılınan güvencesizleştirme hamlelerini, Türkiye'deki gelişim seyriyle ortaya koymakta; Mehmet Ümit Erdem, güvencesizleştirmeye temel karşı koyuş biçimi olan fiili mücadeleyle hukuk arasındaki ilişkiye odaklanmaktadır. Kitabın ana kaygılarından birinin yükünü gideren Ferda Koç, yazısında, işçi sınıfı hareketinin geleceğini, bugünkü sınıf gerçekliği ve direnme koşulları ekseninde ele almakta; böylece somut, gerçekçi bir mücadele ve örgütlenme stratejisini üretme konusunda önemli bir boşluğu gidermektedir. Hemen devamında da Tufan Sertlek, bu tartışmalara, toplumsal hareket sendikacılığı üzerinden dahil olmaktadır.
Her çalışma gibi bu çalışmada da önemli eksiklikler bulunmakta. Ancak amaç, artık iyice görünür bir hâl alan güvencesizleştirme sürecini satırbaşlarıyla da olsa tartışmaya açmış olması. Kitabın, bu yönüyle önemli bir boşluğu doldurduğunu düşünüyoruz. Yeni bir baskıda mevcut eksikliklerin de giderilmesini dileğiyle...
Bundan yaklaşık yüz elli yıl önce Marx ve Engels, şöyle yazmışlardı: “Bize göre komünizm, ne yaratılması gereken bir durum, ne de gerçeğin ona uydurulmak zorunda olacağı bir ülküdür. Biz, bugünkü durumu ortadan kaldıran gerçek harekete komünizm diyoruz. Bu hareketin koşulları, şu anda var olan öncüllerden doğar.” Genelde üretim süreci içindeki bir emek denetim biçimi olarak görülen güvencesizlik, aslında hem üretim hem de yeniden üretim sürecinde vücut bulan, toplumsal yaşamı ve sınıfsal dokuyu yeniden ören bir süreç olarak yaşanmaktadır. Bu çalışma da (Güvencesizleştirme: Süreç, Yanılgı, Olanak) sermayenin esneklik olarak söylem düzeyinde kurduğu, emeğin ise güvencesizlik olarak yaşadığı süreci, birleşik bir emek mücadelesinde taşıdığı kısıtlar ve olanaklar; yani gerçek bir hareketin öncülleri bağlamında tartışmayı amaçlamaktadır.
Kitabın “süreç” başlığını taşıyan birinci bölümünde, güvencesizleştirme biçimleri üzerine yapılan çalışmalar yer almaktadır. Özay Göztepe, yeni dönemin ana yönelimlerini, olgusal dayanaklarla gözler önüne sermekte; Güven Savul, standart dışı istihdam biçimi olarak da nitelenen güvencesizleştirmenin esas çalışma biçimi haline gelişini incelemekte; Denizcan Kutlu, güvencesizleştirme örüntülerini Türkiye'deki güncel gelişmeler bağlamında ele almaktadır.
İzleyen dört çalışma, çerçeve yazı niteliğindedir ve Türkiye işgücü piyasasının daha özel alanlarına değinmektedir. Sonay Bayramoğlu Özuğurlu, güvencesizleştirmenin neoliberal dönem modeli olan düzenleyici devletle ilişkisine; Ferda Koç, güvencesizleştirmenin en ağır etkilerini yaşayan Kürt işçilik sorununa; Metin Özuğurlu, Türkiye tarımının yıkımına; Serkan Öngel, kadınların işgücü piyasasındaki konumuna eğilmektedir.
İkinci bölüm, “yanılgı” başlığını taşımakta ve sınıf mücadelesine dair yanlış tartışmalara işaret etmektedir. Şebnem Oğuz, güvencesizleştirme sürecinin temel tartışma argümanlarından olan prekarya kavramı üzerine odaklanmakta ve kavramın tarihsel gelişimini inceleyerek, sınıf mücadelesi açısından taşıdığı kısıtlara (ve olanaklara) değinmektedir. Richard Seymour tarafından kaleme alınan ve Akın Sarı tarafından çevirilen yazı ise prekaryanın eski ve yeni yönlerine diyalektik bir bütünlük içinde açıklık getirmektedir.
Kitabın son bölümü ise “olanak” başlığında, güvencesizleştirmeye karşı mücadele stratejilerini tartışmaktadır. İlk yazıda Atilla Özsever, Tekel Direnişi ile görünür kılınan güvencesizleştirme hamlelerini, Türkiye'deki gelişim seyriyle ortaya koymakta; Mehmet Ümit Erdem, güvencesizleştirmeye temel karşı koyuş biçimi olan fiili mücadeleyle hukuk arasındaki ilişkiye odaklanmaktadır. Kitabın ana kaygılarından birinin yükünü gideren Ferda Koç, yazısında, işçi sınıfı hareketinin geleceğini, bugünkü sınıf gerçekliği ve direnme koşulları ekseninde ele almakta; böylece somut, gerçekçi bir mücadele ve örgütlenme stratejisini üretme konusunda önemli bir boşluğu gidermektedir. Hemen devamında da Tufan Sertlek, bu tartışmalara, toplumsal hareket sendikacılığı üzerinden dahil olmaktadır.
Her çalışma gibi bu çalışmada da önemli eksiklikler bulunmakta. Ancak amaç, artık iyice görünür bir hâl alan güvencesizleştirme sürecini satırbaşlarıyla da olsa tartışmaya açmış olması. Kitabın, bu yönüyle önemli bir boşluğu doldurduğunu düşünüyoruz. Yeni bir baskıda mevcut eksikliklerin de giderilmesini dileğiyle...