“Arkaya arkaya vuruyordum. Geri kaçıyordu. Üzerine yürüyordum. Ellerini yumruk yapmış, rasgele sallıyordu. Parmağı gözüme girdi. Çevrem zindan gibi oldu. Saçlarından yakalayıp elime doluyordum. Önden arkadan gırtlağı¬nı sıkmaya başlıyordum. Kalkan kolları iniyordu. Gevşiyordu. Gözleri büyüyordu. Soluğu ke¬sik kesik, göğsü alçalıp yükseliyordu. Ağzını açıyordu. Üstdudağı sıyrılıyordu. Dişleri çıkı-yordu. Ellerimin altında sıktıkça, gırtlağının yumuşak sertliğini, kanlı çarpıntısını duyuyordum. İçime baygınlıklar çöküyordu. Yüreğim ağzımdaydı. Gözümden boyuna su akıyordu. Göremez oluyordum.
Bırakıyordum. Bırakır bırakmaz, dizlerim gövdemi taşıyamıyordu. Düşüyordum. Dünyam, buğulu bir cam ardındaydı. Sesleniyordum, bakınıyordum. Göremiyordum. Yanımdaydı. Benimle beraber dizüstü duruyordu. Titrek titrek, kollarıyla sarıyordu, öpüyordu. Dudaklarının kavı dökülmüştü. Pıhtılaşmış kanından birazı, boydan boya yanağıma bulaşıyordu. Elimle siliyordum, yalıyordum. Yavşak, yeşil yeşil, ot kokuyordu.”
Tarık Dursun K., kendisine Türk Dil Kurumu Ödülü kazandıran Güzelavratotu'nda, dilin ve hikâyenin olanaklarını zorlamayı seçiyor. Yepyeni bir soluk bu kitaptaki öyküler. 1961 yılında yayımlandığı düşünülürse cesurlar da.
Bu ciltte yer alan ve ilk baskısı 1965'te yapılan Sevmek Diye Bir Şey de onun öykücülüğünde oldukça önemli bir yer tutuyor. Yazar, bu kitaba adını veren öyküyü daha sonra Aşkın Dünü Bugünü Yarını adıyla senaryolaştırıyor.