“Bariz olan şu ki, ortalıkta dolanan entelektüellerin çoğunluğu entelektüel değildir; öyleymiş gibi yaparak yaşarlar ve kimi zaman bunu usulüne uygun yaparlar; haysiyetle ve azımsanmayacak bir faydayla toplumsal olarak bağlılık gösterdikleri meslekte, ‘işgal ettiği sorumluluk'ta hizmetlerini sunarlar. Dilimizdeki bu ifade isabetlidir. Sorumluluğun insani fakat içi oyuk –tam da faal bir insanlıktan yana içi boş– bir form olduğunu bize ifşa eder. Bu oyuğun, kimi zaman işe yaramış, çoğu zamansa faydasız biri tarafından doldurulması yahut işgal edilmesi gerekir. Fark etmez! Sorumluluğun asgari ifası yahut sırf yerinin dolu tutulması toplumu memnun eder.”
Geçtiğimiz yüzyılın en büyük düşünürlerinden José Ortega y Gasset, bu kitapta derlenen yazılarında entelektüelin rolünü, toplum içindeki konumunu ve hakikatle ilişkisini ele alıyor. Eser boyunca yürütülen derinlikli tartışmada meseleyi kavramak üzere iki özgün entelektüel isme odaklanıyor: bunlardan ilki, çağını değiştiren radikal fikirler öne sürmeyen, bir “dâhi” olmayan, anıtsal maceralar yaşamayan ve buna rağmen büyük bir düşünür olmayı başaran Juan Luis Vives; diğeri ise çalışmalarıyla bizi afallatan, henüz kırkına varmadan dâhice eserler ortaya koyan, karakteriyle hayranlık uyandıran Johann Wolfgang von Goethe. Birbirinden bu denli farklı iki insanın büyük birer entelektüel olmasını mümkün kılan neydi? Toplumsal birikimle entelektüel sıçrama arasındaki ilişkiyi nasıl anlayabiliriz? Gasset aşina olduğumuz incelikli ve iddialı üslubuyla bu sorulara yanıt ararken, yepyeni sorulara da kapı aralıyor.