Değişim başlıyor. Tövbe edin, sizi kendini beğenmiş, dik konumdaki yaratıklar! Kafka'nın böceği Gregor Samsa'nın kabuğunun parlaklığı hâlâ gözlerimizi kamaştırıyor ve Dostoyevski'nin yeraltı yaratıkları hâlâ zihinlerimizde kıpırdanıp duruyorken, Rawi Hage, "hamamböceği" ve "yeraltı" imgelerine bambaşka bir boyut kazandırıyor. Hage'in Ortadoğu'dan Kanada'ya, Montreal'in arka mahallelerine göçen isimsiz kahramanıyla başarısız bir intihar girişiminin ardından tanışıyoruz. Kendisini yarı insan yarı hamamböceği olarak gören bu kahramanı intihara sürükleyen nedenler ve yine göçmenlerden oluşan yakın çevresinin geçmişi yavaş yavaş gözler önüne serilirken, bir yandan da Kanada'nın "soğukluğunda" tutunma çabaları aktarılıyor.
Hamamböceği, Hage'e Uluslararası Impac Dublin Edebiyat Ödülünü kazandıran ilk romanı De Niro'nun Oyunu'ndaki gibi, bir varoluş mücadelesi aynı zamanda. Sudan kalkan rüzgâr, ırmak kıyısında iyice ayaza kesmişti. Ona sırtımı döndüm, kiliseleriyle, eski evleriyle, yüksek binalara yer açmaya hazırlanan eski kente baktım. Buraya nasıl geldiğimi merak ettim. Ne kadar saçma. Çok saçma. Asıl soru şuydu: Sonunu nerede getirmeli? Yerinden ayrılanların tamamı, yaşamlarını iyileştirmek için göç ederler, benim amacımsa ölümümü iyileştirmekti. Belki de önemli olan bitiş şeklidir, yaşama şekli değil, diye düşündüm. Belki de biz, tıpkı filler gibi, seçtiğimiz mezarlara doğru ilerliyoruz.