#smrgKİTABEVİ Hayır Evet'ten Önce Gelir! Hukuk (suzluk) Yazıları -

Kondisyon:
Yeni
Basıldığı Matbaa:
Dizi Adı:
Araştırma İnceleme
ISBN-10:
9789756361726
Kargoya Teslim Süresi:
3&6
Stok Kodu:
1199096205
Boyut:
15x21
Sayfa Sayısı:
496 s.
Basım Yeri:
Ankara
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2008
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
indirimli
184,00
Havale/EFT ile: 178,48
Siparişiniz 3&6 iş günü arasında kargoda
1199096205
482018
Hayır Evet'ten Önce Gelir! Hukuk (suzluk) Yazıları -
Hayır Evet'ten Önce Gelir! Hukuk (suzluk) Yazıları - #smrgKİTABEVİ
184.00
Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa. Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz. Sonra birden, yüz birincide taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki; taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir, diyen Jacob Riis'in sözünü anımsayarak; asla kuşku duymadık: Bu hikâyenin sonu -mutlaka- tatlıya bağlanacaktı...

Yani bizden sonrakiler bizim gibi yargılanmayacaklardı! Onlar, bizim mağduru olduğumuz "hak(sızlık) ve hukuk(suzluk)"a maruz kalmayacaklardı...Hatta bu konuda yazdıklarımızı, yani mahkeme savunmalarımızı okuyanlar, "Bunlar da mı yaşanmıştı?" diye soracaklar şaşkın şaşkın. Hatta mahkemelerin çoğu işsizlikten kapanacaktı.

Mahkemeler karşısında yargılanırken biz hep bu hayalleri kurduk, "kelepçemin demiri seni pulluk yapacağım" diyerek...

Gelmesi kaçınılmaz olan gelecekteki gerçeği müjdeleyen hayallerimiz, ütopyalarımız; "bizden biri olan Ahbarik Hrant"ın, "günah keçileri" ilan edilenlerin, "devletin duvarları" ardına kapatılanların, sürgüne gönderilenlerin, kurşunlananların, yani hasılı suda balık, havada kuş, toprakta karınca kadar çok olan onların insan(lar)ımızın ele avuca sığmaz çocuksu sevda ve aşklarıyla beslendi.

Bize düşense mahkemeden zindana -onlardan öğrendiğimiz gibi- aşktan ve hayattan vazgeçmeden, bizi insan kılan şeylere ihanet etmemek oldu. (Kitaptan)

Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa. Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz. Sonra birden, yüz birincide taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki; taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir, diyen Jacob Riis'in sözünü anımsayarak; asla kuşku duymadık: Bu hikâyenin sonu -mutlaka- tatlıya bağlanacaktı...

Yani bizden sonrakiler bizim gibi yargılanmayacaklardı! Onlar, bizim mağduru olduğumuz "hak(sızlık) ve hukuk(suzluk)"a maruz kalmayacaklardı...Hatta bu konuda yazdıklarımızı, yani mahkeme savunmalarımızı okuyanlar, "Bunlar da mı yaşanmıştı?" diye soracaklar şaşkın şaşkın. Hatta mahkemelerin çoğu işsizlikten kapanacaktı.

Mahkemeler karşısında yargılanırken biz hep bu hayalleri kurduk, "kelepçemin demiri seni pulluk yapacağım" diyerek...

Gelmesi kaçınılmaz olan gelecekteki gerçeği müjdeleyen hayallerimiz, ütopyalarımız; "bizden biri olan Ahbarik Hrant"ın, "günah keçileri" ilan edilenlerin, "devletin duvarları" ardına kapatılanların, sürgüne gönderilenlerin, kurşunlananların, yani hasılı suda balık, havada kuş, toprakta karınca kadar çok olan onların insan(lar)ımızın ele avuca sığmaz çocuksu sevda ve aşklarıyla beslendi.

Bize düşense mahkemeden zindana -onlardan öğrendiğimiz gibi- aşktan ve hayattan vazgeçmeden, bizi insan kılan şeylere ihanet etmemek oldu. (Kitaptan)

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat