Eranın zadeganı ateşli "Kum kılıcı'nı sıyırdığında başladı HAYMATLOS'luğum. Ben artık yalnız bir "vatansız"dım. Lacivert gözlü bir adam, kadim uygarlıkların gnostik dehlizlerinden bir fenomen olarak çıkıp çağımıza geldiğinde, yaşlı İran liderinin devriminin ardından kırk, Avrupanın birinci Hitleri sayılan Bonapartın Akka yenilgisinin üzerinden iki yüz, Toton kıtasının ikinci Hitleri, Adolfun üzerinden yetmiş, palabıyıklı Gürcü köylüsü "Demiradam"ın zulümatının üzerinden elli sene, kendilerini Yaratanın kıymetli ulusu sayan İsrailoğullarının tarih sahnesine çıkışlarının üzerinden Musada başlayıp İsada biten uzunca bir "peygamber kuşağı" geçmişti.
Bu arada; ben, bir Belucistan prensiydim, annem Horasanlı bir Özbek dilberi... Atadan miras, Beluci ayrılıkçılığının önemli bir figürü olan ailemin son fertleriyle beraber yaşadığımız küçük kariyemizde güzelavratlar yetişirdi. Güzelavrat / Belladonna demek benim için küflü bir Maveraünnehir şifacısının kuru ve kemikli elleriyle sunduğu zevkti; biraz da onulmaz azgınlığıma şifa...