Heidegger Varlık ve Zaman'da özne ve nesne, dolayısıyla da ben ve dünya dikotomisini aşmaya çalışarak, dünyaya dair bilindik anlamda ne nesnel ne de öznel olmayan egzistansiyal bir tasavvur geliştirmiş ve bu surette felsefe geleneğinin “Parmenides'ten beri üstünden atlamış olduğu” dünya fenomenini yepyeni bir ışık altında analiz etmiştir. Sonuçta, dünyada-olma, fırlatılmışlık ile ölüm arasında var olan Dasein'ın özsel varlık karakterini oluşturur. Buna göre, yalnız Dasein'ın dünyası vardır, giderek Dasein dünyasıdır.
Heidegger bu başyapıtında dünyayı ve Dasein'ı iki ayrı varolan olarak ele alma eğiliminde olan felsefe geleneğinin hilafına, bunların kökensel olarak birlikli bir yapı arz ettiği üzerinde ısrarla durmuştur. Nitekim onun dünya-da-olma formülasyonu, insan varlığı olarak Dasein'ı, sözgelimi bir Kartezyen tasavvurda olduğu gibi, dünyanın karşısında yer alan bir varolan olarak değil de, bilakis dünyaya daldırılmış ve onunla hemhal vaziyette bir varolan olarak tasvir etmiştir.
Heidegger'in ‘Dünya'sı, Varlık ve Zaman'da dünya kavramına ve dolayısıyla dünya-da-olma'nın anlamına odaklanan bir kısım analizleri öne çıkarıp yorumlamayı ve bu surette Heidegger'in ‘dünya'sına nüfuz etmeyi amaçlıyor. Varlık ve Zaman'daki § 14'den § 27'ye kadarki kısmın kapsamlı ve ayrıntılı bir şerhini sunan bu çalışma, dünya kavramının ve ona ilişkin meselelerin Dasein analitiğinde tuttukları merkezi yer ve önem göz önünde bulundurulduğunda, bu başyapıta bir nevi giriş olarak da okunabilir pekâlâ.