Mahmut Aydın: Paradigmanın Yeni Adı: Dinsel Çoğulculuk
John Hick: Dinsel Çoğulculuk ve Mutlaklık İddiaları
Dan Cohn-Sherbok: Yahudilik ve Diğer İnançlar
Mahmut Aydın: Dinsel Çoğulculuk Üzerine Bir Müslüman Mülahazası
Langdon Gilkey: Çoğulculuk ve Teolojik İmaları
Paul F. Knitter: Çoğulcu Model Batı Kaynaklı Bir Dayatma mı?: Beş Kesimin Sesiyle Yanıt
Gavin D'Costa: Dinlerle İlgili Çoğul Bakış Açısının İmkansızlığı
Mahmut Aydın: Özgürlük Teolojisi Bağlamında Yeni Bir Dinler Teolojisine Doğru
Dinlerin özgürlük teolojisi teorikten ziyade pratiğe önem verir. Çünkü amaç statükoyu korumak değil, onu değiştirmektir. Buna göre metnin mutlak bir anlamı olmayıp esas olan onun kendisini takip edenlere sağladığı pratik faydalardır. Müslüman Hıristiyan diyaloğu ışığı altında bu ilke şu şekilde ifade edilebilir. Müslüman-Hıristiyan diyaloğu sürecinde Hıristiyanların yapmaları gereken şey, İsa'nın eşsizliği ve sonluluğu konusunda mutlak ve dışlayıcı iddialarda bulunmak yerine onun mesajını uygulamaya çalışmak; Müslümanların yapmaları gereken şey de Kur'an'ın ve Hz. Muhammed'in eşsizliğini ve üstünlüğünü iddia etmek yerine Kur'an'ın mesajını hayatlarına uygulayıp Hz. Muhammed'in yolunu takip etmektir. Kısaca, diyalog sürecinde inançlarımız hakkında dogmatik iddialarda bulunmak yerine onların kalitesini ve üstünlüğünü uygulamada yani pratikte muhatabımıza göstermemiz gerekir.
Türkiye'de son dönemlerde tartışılan önemli konulardan biri de, ülkemize yönelik misyonerlik faaliyetleridir. Konunun dinsel olduğu kadar siyasal bir alanı da içeriyor olması, tartışmaların hararetini daha da attırmaktadır. Misyonerlik tartışmaları gündeme geldiğinde, zaman zaman ulusal nitelikli Türk medyasında kendilerini gösteren rahipler, ısrarla kendilerini misyonerliğin siyasal boyutlarından sıyırmaya çalışmakta, hatta çoğu defa misyonerlik yapmadıklarını ifade etmektedirler. Gerçekten de ülkemize yönelik bu misyonerlik faaliyeti söz konusu mudur? Eğer böyle bir faaliyet varsa, bu ne zamandan beri ve hangi amaçlar doğrultusunda yapılmaktadır? Bunda siyasal bir amaç güdülüyor mu? Var olduğu söylenen misyonerler, bazılarının deyimi ile devletin varlığını ve bütünlüğünü tehdit eden önemli bir güce sahipler mi? Veya çeşitli Hıristiyan din adamlarının ifade ettiği gibi, onlar sadece masumane bir şekilde kendi inançlarını mı aktarıyorlar? Bu ve benzeri sorular daha uzun süre gündemimizi meşgul edecek gibi gözüküyor. Elinizdeki kitap, ülkemize ve İslam ülkelerine yönelik misyonerlik çalışmalarından bahsedildiğinde, karşımıza çıkan Protestan orijinli büyük bir kilise olan Presbiteryen Kilisesi'ni akademik bir bakışla doktrinel ve siyasal açıdan ele almakta. Söz konusu soruları cevaplandırmaya çalışmaktadır.
Mahmut Aydın: Paradigmanın Yeni Adı: Dinsel Çoğulculuk
John Hick: Dinsel Çoğulculuk ve Mutlaklık İddiaları
Dan Cohn-Sherbok: Yahudilik ve Diğer İnançlar
Mahmut Aydın: Dinsel Çoğulculuk Üzerine Bir Müslüman Mülahazası
Langdon Gilkey: Çoğulculuk ve Teolojik İmaları
Paul F. Knitter: Çoğulcu Model Batı Kaynaklı Bir Dayatma mı?: Beş Kesimin Sesiyle Yanıt
Gavin D'Costa: Dinlerle İlgili Çoğul Bakış Açısının İmkansızlığı
Mahmut Aydın: Özgürlük Teolojisi Bağlamında Yeni Bir Dinler Teolojisine Doğru
Dinlerin özgürlük teolojisi teorikten ziyade pratiğe önem verir. Çünkü amaç statükoyu korumak değil, onu değiştirmektir. Buna göre metnin mutlak bir anlamı olmayıp esas olan onun kendisini takip edenlere sağladığı pratik faydalardır. Müslüman Hıristiyan diyaloğu ışığı altında bu ilke şu şekilde ifade edilebilir. Müslüman-Hıristiyan diyaloğu sürecinde Hıristiyanların yapmaları gereken şey, İsa'nın eşsizliği ve sonluluğu konusunda mutlak ve dışlayıcı iddialarda bulunmak yerine onun mesajını uygulamaya çalışmak; Müslümanların yapmaları gereken şey de Kur'an'ın ve Hz. Muhammed'in eşsizliğini ve üstünlüğünü iddia etmek yerine Kur'an'ın mesajını hayatlarına uygulayıp Hz. Muhammed'in yolunu takip etmektir. Kısaca, diyalog sürecinde inançlarımız hakkında dogmatik iddialarda bulunmak yerine onların kalitesini ve üstünlüğünü uygulamada yani pratikte muhatabımıza göstermemiz gerekir.
Türkiye'de son dönemlerde tartışılan önemli konulardan biri de, ülkemize yönelik misyonerlik faaliyetleridir. Konunun dinsel olduğu kadar siyasal bir alanı da içeriyor olması, tartışmaların hararetini daha da attırmaktadır. Misyonerlik tartışmaları gündeme geldiğinde, zaman zaman ulusal nitelikli Türk medyasında kendilerini gösteren rahipler, ısrarla kendilerini misyonerliğin siyasal boyutlarından sıyırmaya çalışmakta, hatta çoğu defa misyonerlik yapmadıklarını ifade etmektedirler. Gerçekten de ülkemize yönelik bu misyonerlik faaliyeti söz konusu mudur? Eğer böyle bir faaliyet varsa, bu ne zamandan beri ve hangi amaçlar doğrultusunda yapılmaktadır? Bunda siyasal bir amaç güdülüyor mu? Var olduğu söylenen misyonerler, bazılarının deyimi ile devletin varlığını ve bütünlüğünü tehdit eden önemli bir güce sahipler mi? Veya çeşitli Hıristiyan din adamlarının ifade ettiği gibi, onlar sadece masumane bir şekilde kendi inançlarını mı aktarıyorlar? Bu ve benzeri sorular daha uzun süre gündemimizi meşgul edecek gibi gözüküyor. Elinizdeki kitap, ülkemize ve İslam ülkelerine yönelik misyonerlik çalışmalarından bahsedildiğinde, karşımıza çıkan Protestan orijinli büyük bir kilise olan Presbiteryen Kilisesi'ni akademik bir bakışla doktrinel ve siyasal açıdan ele almakta. Söz konusu soruları cevaplandırmaya çalışmaktadır.