#smrgKİTABEVİ Hitler'e Mektup: Armin T. Wegner'in Hikayesi -
Gabriele Nissim bu kitabında onun olağanüstü hayatını ele alıyor: Wegner, Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman ordusundaki hizmetinin ardından 1920'lerin ortalarında komünist olur, fakat Sovyetler Birliği'ne yaptığı bir seyahatten sonra ideolojik tutuculuk hoşuna gitmez. Politik faaliyetleri nedeniyle tutuklanır ve toplama kamplarında işkence görür. O günden sonra kendini, imkansız bir misyonu, Alman kültürünün en iyi parçasını temsil etme misyonunu yüklenmiş olarak hisseder.
Kimi kez çapraşık ve çelişkili düşünceleri olan, sözü dinlenmediğinde kendini çökmüş ve yararsız hissedecek kadar dünyanın merkezinde olduğunu sanarak sıklıkla kendine fazla değer biçmeye meyleden biriydi Wegner. Hitler'e yazdığı mektup, bu bağlamda diktatörlere karşı dünya tarihinin en büyük karşı çıkışlardan oldu.
Armin T. Wegner kimi kez çapraşık ve çelişkili düşünceleri olan, sözü dinlenmediğinde kendini çökmüş ve yararsız hissedecek kadar dünyanın merkezinde olduğunu sanarak sıklıkla kendine fazla değer biçmeye meyleden biriydi. Bir lider yaradılışına sahip değildi, fakat soykırım kelimesi henüz tüm dünyanın ortak sözlüğüne girmeden önce, bir soykırım karşısında öfkeye kapılabilen biriydi; Ermeni katliamına tanık olmuştu ve insanların kafalarında öteki insanları yok etmek fikri olduğunda bunu sezebileceğimiz uyarıcı işaretlerin daima varolduğunu herkesten önce anlamış biriydi. Bu yüzden de insanlığı kendi beğenilerine göre budayabilecekleri bir bahçe addedip bu bahçeyi işlemeyi tamamen normal gören bahçıvanlar, genellikle ikna edici ve çekici yüzlerle çalışmaya başladığında, o, her birimizin bunu anlama olanağına sahip olduğumuz kanısındaydı. Armin, Hitler'de bu tür bir bahçıvanı, tarihe geçmeye eğilimli o figürü görmüştü, çünkü düşmanı fiziksel ve kültürel olarak yok etmenin cazibesi herkesi baştan çıkarabilir.
Hitler'e Mektup, Wegner'in Ermeni ve Yahudi soykırımları karşısında sürdürdüğü mücadelenin sarp yollarına en yakın tanıklık.
Gabriele Nissim bu kitabında onun olağanüstü hayatını ele alıyor: Wegner, Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman ordusundaki hizmetinin ardından 1920'lerin ortalarında komünist olur, fakat Sovyetler Birliği'ne yaptığı bir seyahatten sonra ideolojik tutuculuk hoşuna gitmez. Politik faaliyetleri nedeniyle tutuklanır ve toplama kamplarında işkence görür. O günden sonra kendini, imkansız bir misyonu, Alman kültürünün en iyi parçasını temsil etme misyonunu yüklenmiş olarak hisseder.
Kimi kez çapraşık ve çelişkili düşünceleri olan, sözü dinlenmediğinde kendini çökmüş ve yararsız hissedecek kadar dünyanın merkezinde olduğunu sanarak sıklıkla kendine fazla değer biçmeye meyleden biriydi Wegner. Hitler'e yazdığı mektup, bu bağlamda diktatörlere karşı dünya tarihinin en büyük karşı çıkışlardan oldu.
Armin T. Wegner kimi kez çapraşık ve çelişkili düşünceleri olan, sözü dinlenmediğinde kendini çökmüş ve yararsız hissedecek kadar dünyanın merkezinde olduğunu sanarak sıklıkla kendine fazla değer biçmeye meyleden biriydi. Bir lider yaradılışına sahip değildi, fakat soykırım kelimesi henüz tüm dünyanın ortak sözlüğüne girmeden önce, bir soykırım karşısında öfkeye kapılabilen biriydi; Ermeni katliamına tanık olmuştu ve insanların kafalarında öteki insanları yok etmek fikri olduğunda bunu sezebileceğimiz uyarıcı işaretlerin daima varolduğunu herkesten önce anlamış biriydi. Bu yüzden de insanlığı kendi beğenilerine göre budayabilecekleri bir bahçe addedip bu bahçeyi işlemeyi tamamen normal gören bahçıvanlar, genellikle ikna edici ve çekici yüzlerle çalışmaya başladığında, o, her birimizin bunu anlama olanağına sahip olduğumuz kanısındaydı. Armin, Hitler'de bu tür bir bahçıvanı, tarihe geçmeye eğilimli o figürü görmüştü, çünkü düşmanı fiziksel ve kültürel olarak yok etmenin cazibesi herkesi baştan çıkarabilir.
Hitler'e Mektup, Wegner'in Ermeni ve Yahudi soykırımları karşısında sürdürdüğü mücadelenin sarp yollarına en yakın tanıklık.