1199111297
497036
https://www.simurgkitabevi.com/huner-servete-sahip-olmak-degil-ona-layik-olmaktir
Hüner Servete Sahip Olmak Değil Ona Layık Olmaktır - #smrgSAHAF
0.00
Türkiye'nin ilk diş fırçası üreticisi Banat'ın sahibi Zühtü Şenyuva, sanayinin duayenlerinden. 87 yaşındaki işadamı, pazar payını sürekli yükselterek dünya devlerine kafa tutuyor. Liderliği daha uzun süre kimseye kaptırmayacağı görülen şirkete ortaklık teklifleri yağıyor. Ancak o, gözbebeği şirketini kimseye satmamakta kararlı. Şu anki konumuna 'çok çalışarak' geldiğini söyleyen Şenyuva, Vehbi Koç ve Hacı Ömer Sabancı gibi sanayicilerle aynı kuşaktan geliyor. Dostlarının ısrarıyla 60 yıllık mücadelesini kitaplaştıran Şenyuva, 'Hüner, Servete Sahip Olmak Değil, Ona Layık Olmaktır' ismiyle yayınlanan eserinde bugünlere nasıl geldiğini anlatıyor. Seyyar satıcılık, kunduracı çıraklığı ve işportacılık yaparak hayatını kazanan Şenyuva, "Sıkıntılı günlerimde en iyi dostum oldu." dediği simit ve çayı sofrasından eksik etmiyor. Hatta mevkilerine bakmaksızın gelen misafirlerine simit ve çay ikram ediyor. "Hem okumak hem de çalışmak zorundaydım. Daha sonra ailemin geçimini sağlamak zorunda kaldım. Nitekim öyle de yaptım, o günlerden bugünlere alnımın akıyla geldim." diyen Zühtü Şenyuva, 10 çocuklu memur bir ailede dünyaya gelmiş. Daha küçük yaşlarda okul masraflarını çıkarmak için çalışmaya başlamış. Ortaokulda geçirdiği çiçek hastalığı sebebiyle sol gözü görme yeteneğini kaybetmiş. İnsanların ancak siluetini görebildiğini belirten Şenyuva, bütün çalışmalarını tek gözle yaptığını belirtiyor. Zühtü Şenyuva'nın çocukluğundaki tek hayali ise doktor olabilmekmiş. Gayretleri sonuç veriyor ve İstanbul Tıp Fakültesi'ni kazanıyor. Üniversiteye giderken, tüm sınıfların temizlik işlerini yapıyor. Ancak babasının vefatı üzerine tıp eğitimini üçüncü sınıfta bırakmak mecburiyetinde kalıyor. Öldüğünde, babasının cebinden sadece sekiz adet 25 kuruş çıkıyor. Halden kavun karpuz alıp satmaya başlayan Şenyuva, tıbbiyenin özellikle anatomi dersinin kendisine çok faydalı olduğunu anlatıyor: "Çünkü ben kavun karpuz sattığım sıralarda anatomi kitabını açar, tezgâhın üstüne koyardım. Gelip giden sorduğunda ise öğrenci olduğumu ve para kazanmam gerektiğini anlatırdım. Böyle deyince manavdan bir kilo alan müşteri benden 2-3 kilo almaya başladı." Üniversiteyi bırakınca üzüm satmaya başlayan Şenyuva, İzmir'den Tırhan Vapuru ile malları İstanbul'a getirmiş. Cebinde 5 lira para olduğunu, bununla iki at arabası tutması halinde Beyazıt'a bile gidemeyeceğini anlatan Şenyuva, malları gemiden satış yapacağı yere nasıl getireceğini kara kara düşünmeye başlamış. Şenyuva, "Gemide, arkadaşlar, yemeğine oyun oynayalım, diye ısrar ediyorlar. Benim derdim bambaşka. Allah'a, işlerin yolunda gitmesi için dua ediyordum. Ne yapacağım diye gece uyku dahi uyuyamıyordum. Daha sonra 350 liralık malı 700 liraya satarak okul yurduna gittim. Arkadaşlarım şaşkına döndü." diyor. Bir işten bir işe atladığını ve çok çalıştığını söyleyen Şenyuva, alışveriş yaparken üç ilkeyi tespit ettiğini vurguluyor. Dürüstlük, çok çalışmak ve kazanç ne olursa olsun Allah'a şükretmek gerektiğini vurgulayan Şenyuva, "Allah'ın yardımıyla, hayat yolunda yürürken bu ilkelerin herhangi birinden vazgeçerseniz, hayatın verdiklerinin bir kısmından da vazgeçmek zorunda kalırsınız." ifadesini kullanıyor. Kazandığımı arsaya yatırdım İşleri büyüten hayırsever işadamı, kamyon aldığı sırada Vehbi Koç ile tanışıyor. Kendisinden 10 ay taksitle 7 bin 500 liraya beş tonluk 1946 model kırmızı Ford kamyon alıyor. Traktör ve kamyon acenteliği açtığı zaman Koç ile görüşmeleri sıklaşıyor. "Vehbi Koç 55 yıllık dostumdu." diyen Şenyuva, İstanbul'un zengin tüccarlarından Mehmet Kavala ile karşılaşıyor. Kavala'nın "Kazandığını arsaya yatır." tavsiyesine uyarak elindekini avucundakini arsaya yatırmaya başlıyor. Bu işten çok kâr edince inşaat işine giriyor. Apartman sahibi oluyor ve Ankara'dan İstanbul'a yerleşiyor. Bu sırada evlenen Şenyuva, kereste ve kablo fabrikası kuruyor. Yazıhane, villa derken yalı sahibi olan Şenyuva, Türkiye'nin ilk plazasını inşa ediyor. Şişli Beytem Plaza'yı 1978'de bitirerek Günay Restaurant'a kiralıyor. Bu sırada Lütfü Banat ile tanışarak, Banat Diş Fırçası firmasını Lütfü Banat'ın ısrarıyla satın alıyor. Zühtü Şenyuva, 500 metrekarelik binada üretim yapan'ı kısa sürede büyüterek kâr etmeye başlamış. Daha sonra Seyrantepe'deki binaya geçme kararı alan işadamı, iç piyasadaki liderlik koltuğuna oturmuş. 36 ülkeye ihracat gerçekleştirdiklerini anlatan Şenyuva, yüzlerce talebeye burs vererek eğitimlerine katkıda bulunuyor. Şenyuva, fakir fukaranın haklarını korumak gerektiğine dikkat çekiyor: "Geçmişteki kendi durumumu düşünerek, daima kalkındırma, yardımlaşma duygusuyla elimden geldiği kadar herkesi ev sahibi yapma imkânlarını aradım. Çünkü asıl zenginlik bu dünyadan ayrıldıktan sonra, geride kalanların sizi hayırla anmasıdır. Gönderdiğiniz her şeyin size geri geleceğini bilin." Koç'a 'Dil bilseydik ben bankada çalışıyor olurdum, sen de büyükelçilikte' dedim Banat'ın yönetim kurulu başkanı Zühtü Şenyuva, yakın arkadaşı Vehbi Koç ile yaşadığı bir hatırayı şöyle anlatıyor: "Vehbi Bey, ben ve Bernard Nahum, yabancı konukların olduğu bir masada konuşuyoruz. Nahum, İngilizcesiyle konuklarla sohbet ediyor; ama biz Vehbi Bey'le birbirimize bakıyoruz. Vehbi Bey, 'Bak, ecnebilerle iletişim bile kuramıyoruz.' dedi. Ben de, 'Eğer dil bilseydik ben bankada, sen de büyükelçilikte çalışıyor olurdun. Bu şekilde hayatın içine katılamazdık.' dedim. Vehbi Bey kahkahalarla güldü.”
Türkiye'nin ilk diş fırçası üreticisi Banat'ın sahibi Zühtü Şenyuva, sanayinin duayenlerinden. 87 yaşındaki işadamı, pazar payını sürekli yükselterek dünya devlerine kafa tutuyor. Liderliği daha uzun süre kimseye kaptırmayacağı görülen şirkete ortaklık teklifleri yağıyor. Ancak o, gözbebeği şirketini kimseye satmamakta kararlı. Şu anki konumuna 'çok çalışarak' geldiğini söyleyen Şenyuva, Vehbi Koç ve Hacı Ömer Sabancı gibi sanayicilerle aynı kuşaktan geliyor. Dostlarının ısrarıyla 60 yıllık mücadelesini kitaplaştıran Şenyuva, 'Hüner, Servete Sahip Olmak Değil, Ona Layık Olmaktır' ismiyle yayınlanan eserinde bugünlere nasıl geldiğini anlatıyor. Seyyar satıcılık, kunduracı çıraklığı ve işportacılık yaparak hayatını kazanan Şenyuva, "Sıkıntılı günlerimde en iyi dostum oldu." dediği simit ve çayı sofrasından eksik etmiyor. Hatta mevkilerine bakmaksızın gelen misafirlerine simit ve çay ikram ediyor. "Hem okumak hem de çalışmak zorundaydım. Daha sonra ailemin geçimini sağlamak zorunda kaldım. Nitekim öyle de yaptım, o günlerden bugünlere alnımın akıyla geldim." diyen Zühtü Şenyuva, 10 çocuklu memur bir ailede dünyaya gelmiş. Daha küçük yaşlarda okul masraflarını çıkarmak için çalışmaya başlamış. Ortaokulda geçirdiği çiçek hastalığı sebebiyle sol gözü görme yeteneğini kaybetmiş. İnsanların ancak siluetini görebildiğini belirten Şenyuva, bütün çalışmalarını tek gözle yaptığını belirtiyor. Zühtü Şenyuva'nın çocukluğundaki tek hayali ise doktor olabilmekmiş. Gayretleri sonuç veriyor ve İstanbul Tıp Fakültesi'ni kazanıyor. Üniversiteye giderken, tüm sınıfların temizlik işlerini yapıyor. Ancak babasının vefatı üzerine tıp eğitimini üçüncü sınıfta bırakmak mecburiyetinde kalıyor. Öldüğünde, babasının cebinden sadece sekiz adet 25 kuruş çıkıyor. Halden kavun karpuz alıp satmaya başlayan Şenyuva, tıbbiyenin özellikle anatomi dersinin kendisine çok faydalı olduğunu anlatıyor: "Çünkü ben kavun karpuz sattığım sıralarda anatomi kitabını açar, tezgâhın üstüne koyardım. Gelip giden sorduğunda ise öğrenci olduğumu ve para kazanmam gerektiğini anlatırdım. Böyle deyince manavdan bir kilo alan müşteri benden 2-3 kilo almaya başladı." Üniversiteyi bırakınca üzüm satmaya başlayan Şenyuva, İzmir'den Tırhan Vapuru ile malları İstanbul'a getirmiş. Cebinde 5 lira para olduğunu, bununla iki at arabası tutması halinde Beyazıt'a bile gidemeyeceğini anlatan Şenyuva, malları gemiden satış yapacağı yere nasıl getireceğini kara kara düşünmeye başlamış. Şenyuva, "Gemide, arkadaşlar, yemeğine oyun oynayalım, diye ısrar ediyorlar. Benim derdim bambaşka. Allah'a, işlerin yolunda gitmesi için dua ediyordum. Ne yapacağım diye gece uyku dahi uyuyamıyordum. Daha sonra 350 liralık malı 700 liraya satarak okul yurduna gittim. Arkadaşlarım şaşkına döndü." diyor. Bir işten bir işe atladığını ve çok çalıştığını söyleyen Şenyuva, alışveriş yaparken üç ilkeyi tespit ettiğini vurguluyor. Dürüstlük, çok çalışmak ve kazanç ne olursa olsun Allah'a şükretmek gerektiğini vurgulayan Şenyuva, "Allah'ın yardımıyla, hayat yolunda yürürken bu ilkelerin herhangi birinden vazgeçerseniz, hayatın verdiklerinin bir kısmından da vazgeçmek zorunda kalırsınız." ifadesini kullanıyor. Kazandığımı arsaya yatırdım İşleri büyüten hayırsever işadamı, kamyon aldığı sırada Vehbi Koç ile tanışıyor. Kendisinden 10 ay taksitle 7 bin 500 liraya beş tonluk 1946 model kırmızı Ford kamyon alıyor. Traktör ve kamyon acenteliği açtığı zaman Koç ile görüşmeleri sıklaşıyor. "Vehbi Koç 55 yıllık dostumdu." diyen Şenyuva, İstanbul'un zengin tüccarlarından Mehmet Kavala ile karşılaşıyor. Kavala'nın "Kazandığını arsaya yatır." tavsiyesine uyarak elindekini avucundakini arsaya yatırmaya başlıyor. Bu işten çok kâr edince inşaat işine giriyor. Apartman sahibi oluyor ve Ankara'dan İstanbul'a yerleşiyor. Bu sırada evlenen Şenyuva, kereste ve kablo fabrikası kuruyor. Yazıhane, villa derken yalı sahibi olan Şenyuva, Türkiye'nin ilk plazasını inşa ediyor. Şişli Beytem Plaza'yı 1978'de bitirerek Günay Restaurant'a kiralıyor. Bu sırada Lütfü Banat ile tanışarak, Banat Diş Fırçası firmasını Lütfü Banat'ın ısrarıyla satın alıyor. Zühtü Şenyuva, 500 metrekarelik binada üretim yapan'ı kısa sürede büyüterek kâr etmeye başlamış. Daha sonra Seyrantepe'deki binaya geçme kararı alan işadamı, iç piyasadaki liderlik koltuğuna oturmuş. 36 ülkeye ihracat gerçekleştirdiklerini anlatan Şenyuva, yüzlerce talebeye burs vererek eğitimlerine katkıda bulunuyor. Şenyuva, fakir fukaranın haklarını korumak gerektiğine dikkat çekiyor: "Geçmişteki kendi durumumu düşünerek, daima kalkındırma, yardımlaşma duygusuyla elimden geldiği kadar herkesi ev sahibi yapma imkânlarını aradım. Çünkü asıl zenginlik bu dünyadan ayrıldıktan sonra, geride kalanların sizi hayırla anmasıdır. Gönderdiğiniz her şeyin size geri geleceğini bilin." Koç'a 'Dil bilseydik ben bankada çalışıyor olurdum, sen de büyükelçilikte' dedim Banat'ın yönetim kurulu başkanı Zühtü Şenyuva, yakın arkadaşı Vehbi Koç ile yaşadığı bir hatırayı şöyle anlatıyor: "Vehbi Bey, ben ve Bernard Nahum, yabancı konukların olduğu bir masada konuşuyoruz. Nahum, İngilizcesiyle konuklarla sohbet ediyor; ama biz Vehbi Bey'le birbirimize bakıyoruz. Vehbi Bey, 'Bak, ecnebilerle iletişim bile kuramıyoruz.' dedi. Ben de, 'Eğer dil bilseydik ben bankada, sen de büyükelçilikte çalışıyor olurdun. Bu şekilde hayatın içine katılamazdık.' dedim. Vehbi Bey kahkahalarla güldü.”
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.