Hurufiliğin ilk ve temel kaynaklarını okuduğuna hiç şüphemiz olmayan Ferişteoğlu, Hurufilik tarihi için en az Fazlullah kadar önemli bir kişiliktir. Bilindiği üzere Hurufilik Fazlullah tarafından İran'da kuruldu ve o coğrafyada yayıldı. Fazlullah'ın öldürülmesi ve devamındaki hurufiler aleyhine gelişen çalkantılar, İran'da Hurufiliğin izlerinin silinmesine neden oldu. Hem aynı nedenlerle, hem de Hurufiliğin yayılması amacıyla Hurufilik Anadolu'ya geçmiş ve yirminci yüzyılın başlarına kadar varlığını devam ettirmiştir. Bektaşilik ve Hamzavilik gibi tarikatlardaki etkisiyle de günümüze kadar bu varlık kendini göstermektedir.
Hurufiliğin Anadolu'da yayılmasında en başat rolü Ferişteoğlu'nun oynadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Hatta felsefenin yayılması adına, şiirleriyle Hurufiliği, tebliğ edici şekilde, doğrudan dile getirmeyen Nesimî'den daha da önemli bir rol oynadığını söylemek yanlış olmasa gerek. Zira Ferişteoğlu, Hurufiliğin Anadolu'daki ilk yıllarında en temel Hurufi eserleri Türkçeye çevirerek, sönmek üzere olan bir meşaleyi sönmemek üzere tekrar yakmıştır. Hatta elimizdeki Hurufi yazma eserlerine baktığımızda on sekizinci yüzyılda Kanine, Ergirikesri (Gjirokaster) ve İşkodra gibi Balkan şehirlerinde Ferişteoğlu'nun eserlerinin kopya edildiğini görmekteyiz. Bu da Ferişteoğlu'nun çevirilerinin önemi ve Balkanlar'a kadar uzanan etkisini göstermektedir.
Bu denli önemli bir kişiliğin eserlerinin tamamının okuyucuların istifadesine sunulması uzun bir süredir hayallerimi süslüyordu. Eserlerinin tamamını okuyup Latin harflerine aktarmıştım. Türkiye'ye döndüğümde, Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde İsmail Arıkoğlu hocamızın Işk-Nâme'yi doktora tezi olarak, kısa bir süre sonra da Özer Şenödeyici kardeşimin Ahiret-Nâme'yi makale olarak hazırladığını öğrendim. Bu değerli arkadaşlarımın çalışmaları, gerek transkripsiyonlu olmaları, gerekse nüsha karşılaştırmalarını yapmış olmaları nedeniyle, benim karalamalarımdan çok daha bilimseldi. Arkadaşlarıma Ferişteoğlu Külliyatı fikrimi açınca, her biri kadirşinaslık göstererek projeye önemli katkılar sağladılar. İ. Arıkoğlu Işk-Nâme'yi, Ö. Şenödeyici Âhiret-Nâme ve Hidâyet-Nâme'yi, bendeniz de Tercüme-i Hâb-Nâme ve Risâle-i Hurûf'u, değerli öğrencim Halil Karabulut ile birlikte de Saâdet-Nâme'yi neşre hazırladık.
Elinizdeki eserin, uzun ve gayretli bir çalışmanın ürünü olduğunu söylemeye gerek yok, bizim için önemli olan bu çalışmanın bir tramplen vazifesi görerek, ardımızdan gelen araştırmacıları yeni ufuklara taşıması. İşte Hurufiliğin gizemli dünyasına Ferişteoğlu'nun açtığı pencere…
Hurufiliğin ilk ve temel kaynaklarını okuduğuna hiç şüphemiz olmayan Ferişteoğlu, Hurufilik tarihi için en az Fazlullah kadar önemli bir kişiliktir. Bilindiği üzere Hurufilik Fazlullah tarafından İran'da kuruldu ve o coğrafyada yayıldı. Fazlullah'ın öldürülmesi ve devamındaki hurufiler aleyhine gelişen çalkantılar, İran'da Hurufiliğin izlerinin silinmesine neden oldu. Hem aynı nedenlerle, hem de Hurufiliğin yayılması amacıyla Hurufilik Anadolu'ya geçmiş ve yirminci yüzyılın başlarına kadar varlığını devam ettirmiştir. Bektaşilik ve Hamzavilik gibi tarikatlardaki etkisiyle de günümüze kadar bu varlık kendini göstermektedir.
Hurufiliğin Anadolu'da yayılmasında en başat rolü Ferişteoğlu'nun oynadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Hatta felsefenin yayılması adına, şiirleriyle Hurufiliği, tebliğ edici şekilde, doğrudan dile getirmeyen Nesimî'den daha da önemli bir rol oynadığını söylemek yanlış olmasa gerek. Zira Ferişteoğlu, Hurufiliğin Anadolu'daki ilk yıllarında en temel Hurufi eserleri Türkçeye çevirerek, sönmek üzere olan bir meşaleyi sönmemek üzere tekrar yakmıştır. Hatta elimizdeki Hurufi yazma eserlerine baktığımızda on sekizinci yüzyılda Kanine, Ergirikesri (Gjirokaster) ve İşkodra gibi Balkan şehirlerinde Ferişteoğlu'nun eserlerinin kopya edildiğini görmekteyiz. Bu da Ferişteoğlu'nun çevirilerinin önemi ve Balkanlar'a kadar uzanan etkisini göstermektedir.
Bu denli önemli bir kişiliğin eserlerinin tamamının okuyucuların istifadesine sunulması uzun bir süredir hayallerimi süslüyordu. Eserlerinin tamamını okuyup Latin harflerine aktarmıştım. Türkiye'ye döndüğümde, Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde İsmail Arıkoğlu hocamızın Işk-Nâme'yi doktora tezi olarak, kısa bir süre sonra da Özer Şenödeyici kardeşimin Ahiret-Nâme'yi makale olarak hazırladığını öğrendim. Bu değerli arkadaşlarımın çalışmaları, gerek transkripsiyonlu olmaları, gerekse nüsha karşılaştırmalarını yapmış olmaları nedeniyle, benim karalamalarımdan çok daha bilimseldi. Arkadaşlarıma Ferişteoğlu Külliyatı fikrimi açınca, her biri kadirşinaslık göstererek projeye önemli katkılar sağladılar. İ. Arıkoğlu Işk-Nâme'yi, Ö. Şenödeyici Âhiret-Nâme ve Hidâyet-Nâme'yi, bendeniz de Tercüme-i Hâb-Nâme ve Risâle-i Hurûf'u, değerli öğrencim Halil Karabulut ile birlikte de Saâdet-Nâme'yi neşre hazırladık.
Elinizdeki eserin, uzun ve gayretli bir çalışmanın ürünü olduğunu söylemeye gerek yok, bizim için önemli olan bu çalışmanın bir tramplen vazifesi görerek, ardımızdan gelen araştırmacıları yeni ufuklara taşıması. İşte Hurufiliğin gizemli dünyasına Ferişteoğlu'nun açtığı pencere…