#smrgKİTABEVİ İhanetin Yedi Eli - 2024
Editör:
Kondisyon:
Yeni
Sunuş / Önsöz / Sonsöz / Giriş:
Basıldığı Matbaa:
Dizi Adı:
ISBN-10:
6052262924
Kargoya Teslim Süresi:
4&6
Hazırlayan:
Cilt:
Amerikan Cilt
Boyut:
14x21
Sayfa Sayısı:
117
Basım Yeri:
Ankara
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2024
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Enso
Dili:
Türkçe
Kategori:
indirimli
115,50
Havale/EFT ile:
112,04
Siparişiniz 4&6 iş günü arasında kargoda
1199233716
620648
https://www.simurgkitabevi.com/ihanetin-yedi-eli-2024
İhanetin Yedi Eli - 2024 #smrgKİTABEVİ
115.50
Yaşamak hiçlikte yürümektir, bu hiçliği bozarak, biçim vererek, anlam vererek, ruh vererek ona. Yokluğun payını azaltarak kurulur hayat. Yokluğu ya da hiçliği unutmak için ya da hiçliği aşma avuntusunu verecek izler bırakmak için, geçtiği yerde salyasını akıtan, buradan o geçti dedirten bir salyangoz gibi. Ve kendi dalga boyunda uzun görünen bu yürüyüşte yalnız olmadığını bilmektir yaşamak ve de paylaşmaktır bu yüzden. Ama o bir an geldiğinde, yani en paylaşımsız, o en yalnız ve meşum an, yürünen yolda hiçlik, bütün çıplaklığı ile suretsiz varlığını hissettirir, boş bakışlarda kendini gösterir, mutlak bir yalnızlık doldurur yüreğini. Yüreğin üşür yalnızlıktan. Ölüm soğuğu gibi bir üşüme. Sanki bir evren bir de sen varsındır ve onun içinde tek başına, yapayalnızsındır.
Büyük bir yıkım olmuş ve her şey bir sessizliğe gömülmüştür. Issız bir çölde yürür gibi mutlak bir yalnızlığın kum fırtınalarının uğultusunu duyarsın yalnızca. Bütün sesler o fırtınanın sesi gibidir, bütün canlar kum taneleri. Âdeta hidrojen bombasının temiz ölümü ile bütün bedenlerden can çekilmiş, insan çokluğunda yaşam bitmiş, çölleşmiş gibidir. Tüm farklılıklar, özgülükler silinmiş, bireyler eş biçimlileşmiş, yeryüzü bütün canlı renklerini tüketerek tek renge bürünmüştür âdeta. Çokluk sanki bir anlamsızlık yığını gibi dikilivermiştir karşına. O an yalnızlığın mutlaklaştığı andır. Uzay boşluğundaymış gibi, bütün renkler, bütün farklı sesler, sevgiler, aşklar, arkadaşlıklar, dostluklar, kavgalar yıldızlar kadar uzaktır sana. Duygular okyanusunun son damlasının da buharlaştığı andır o an.
Büyük bir yıkım olmuş ve her şey bir sessizliğe gömülmüştür. Issız bir çölde yürür gibi mutlak bir yalnızlığın kum fırtınalarının uğultusunu duyarsın yalnızca. Bütün sesler o fırtınanın sesi gibidir, bütün canlar kum taneleri. Âdeta hidrojen bombasının temiz ölümü ile bütün bedenlerden can çekilmiş, insan çokluğunda yaşam bitmiş, çölleşmiş gibidir. Tüm farklılıklar, özgülükler silinmiş, bireyler eş biçimlileşmiş, yeryüzü bütün canlı renklerini tüketerek tek renge bürünmüştür âdeta. Çokluk sanki bir anlamsızlık yığını gibi dikilivermiştir karşına. O an yalnızlığın mutlaklaştığı andır. Uzay boşluğundaymış gibi, bütün renkler, bütün farklı sesler, sevgiler, aşklar, arkadaşlıklar, dostluklar, kavgalar yıldızlar kadar uzaktır sana. Duygular okyanusunun son damlasının da buharlaştığı andır o an.
Yaşamak hiçlikte yürümektir, bu hiçliği bozarak, biçim vererek, anlam vererek, ruh vererek ona. Yokluğun payını azaltarak kurulur hayat. Yokluğu ya da hiçliği unutmak için ya da hiçliği aşma avuntusunu verecek izler bırakmak için, geçtiği yerde salyasını akıtan, buradan o geçti dedirten bir salyangoz gibi. Ve kendi dalga boyunda uzun görünen bu yürüyüşte yalnız olmadığını bilmektir yaşamak ve de paylaşmaktır bu yüzden. Ama o bir an geldiğinde, yani en paylaşımsız, o en yalnız ve meşum an, yürünen yolda hiçlik, bütün çıplaklığı ile suretsiz varlığını hissettirir, boş bakışlarda kendini gösterir, mutlak bir yalnızlık doldurur yüreğini. Yüreğin üşür yalnızlıktan. Ölüm soğuğu gibi bir üşüme. Sanki bir evren bir de sen varsındır ve onun içinde tek başına, yapayalnızsındır.
Büyük bir yıkım olmuş ve her şey bir sessizliğe gömülmüştür. Issız bir çölde yürür gibi mutlak bir yalnızlığın kum fırtınalarının uğultusunu duyarsın yalnızca. Bütün sesler o fırtınanın sesi gibidir, bütün canlar kum taneleri. Âdeta hidrojen bombasının temiz ölümü ile bütün bedenlerden can çekilmiş, insan çokluğunda yaşam bitmiş, çölleşmiş gibidir. Tüm farklılıklar, özgülükler silinmiş, bireyler eş biçimlileşmiş, yeryüzü bütün canlı renklerini tüketerek tek renge bürünmüştür âdeta. Çokluk sanki bir anlamsızlık yığını gibi dikilivermiştir karşına. O an yalnızlığın mutlaklaştığı andır. Uzay boşluğundaymış gibi, bütün renkler, bütün farklı sesler, sevgiler, aşklar, arkadaşlıklar, dostluklar, kavgalar yıldızlar kadar uzaktır sana. Duygular okyanusunun son damlasının da buharlaştığı andır o an.
Büyük bir yıkım olmuş ve her şey bir sessizliğe gömülmüştür. Issız bir çölde yürür gibi mutlak bir yalnızlığın kum fırtınalarının uğultusunu duyarsın yalnızca. Bütün sesler o fırtınanın sesi gibidir, bütün canlar kum taneleri. Âdeta hidrojen bombasının temiz ölümü ile bütün bedenlerden can çekilmiş, insan çokluğunda yaşam bitmiş, çölleşmiş gibidir. Tüm farklılıklar, özgülükler silinmiş, bireyler eş biçimlileşmiş, yeryüzü bütün canlı renklerini tüketerek tek renge bürünmüştür âdeta. Çokluk sanki bir anlamsızlık yığını gibi dikilivermiştir karşına. O an yalnızlığın mutlaklaştığı andır. Uzay boşluğundaymış gibi, bütün renkler, bütün farklı sesler, sevgiler, aşklar, arkadaşlıklar, dostluklar, kavgalar yıldızlar kadar uzaktır sana. Duygular okyanusunun son damlasının da buharlaştığı andır o an.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.