#smrgKİTABEVİ İkinci Cinsiyetçilik: Erkeklere Karşı Ayırımcılık - 2024
Editör:
Kapak Tasarım:
Mr. Z & Z
Kondisyon:
Yeni
Sunuş / Önsöz / Sonsöz / Giriş:
Kapak Görseli:
Alexandre Cabanel, "Düşmüş Melek", Fabre Müzesi Arşivi, 1847.
Basıldığı Matbaa:
Dizi Adı:
Doğu Batı Yayınları - 434; Sosyoloji Dizisi - 55
ISBN-10:
6258123982
Kargoya Teslim Süresi:
4&6
Hazırlayan:
Taşkın Takış, Ufuk Coşkun
Cilt:
Amerikan Cilt
Boyut:
14x21
Sayfa Sayısı:
436
Basım Yeri:
Ankara
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2024
Çeviren:
Cansu Özge Özmen
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Enso
Dili:
Türkçe
Orijinal Adı:
The Second Sexism: Discrimination Against Men and
Boys
Kategori:
indirimli
224,00
Havale/EFT ile:
217,28
Siparişiniz 4&6 iş günü arasında kargoda
1199230698
617612
https://www.simurgkitabevi.com/ikinci-cinsiyetcilik-erkeklere-karsi-ayirimcilik-2024
İkinci Cinsiyetçilik: Erkeklere Karşı Ayırımcılık - 2024 #smrgKİTABEVİ
224.00
David Benatar bu sefer farklı bir okumayla cinsiyetçilik tartışmalarında yeni bir sayfa açıyor. Herkesin baktığı yerden bakmayıp tüm istihzalara göğüs gererek ciddi bir tezi savunuyor: Erkeklere karşı yapılan ayırımcılık ve toplumun genel düzeni içinde meşru kabul edilip normalleştirilen bu şiddet kitabın konusu ve Benatar'ın da esas meselesidir.
Nasıl ki toplumun bilinçaltında kadınlar hakkında acımasız birçok basmakalıp yargı yer edinmişse esasen erkekler de benzer önyargıların kurbanıdırlar. Kadına uygulanan şiddet haklı olarak kamuoyunda infial yaratırken erkeğe uygulanan şiddet ise bir şekilde meşrulaştırılıp gözlerden kaçıyor. Evet, erkek adam ağlamaz, aynı zamanda dayanıklı ve güçlüdür ve her şeyin üstesinden gelebilir. Oysa biraz daha derine inildiğinde travmanın gerçek boyutları ortaya çıkıyor. Erkeğe uygulanan sistematik şiddet çocukluktan itibaren başlıyor, evde, okulda, askerde, cezaevinde, hattâ ceza sisteminde ve gündelik yaşamın birçok alanında bu baskı yoğun bir şekilde devam ediyor. Böyle bakıldığında aslında şiddete maruz kalanın erkekler olduğu görülecektir. Özellikle savaşlarda, toplu kıyımlarda ve mesela ağır iş kollarında kurban hep erkeklerdir. Savaşlarda, toplu kıyımlarda ve kitlesel ölümlerde onları görüyoruz. Ancak tüm bu sistematik ayırımcılık toplumsal bir kabul görmüş vaziyette. Akademik söylemde ise en ufak bir itiraz derhal reddediliyor.
Benatar bir koltuk felsefesi yapmıyor. Doğrudan hayatın kendisinden örnekler veriyor. Özellikle ileri ve gelişmiş toplumlarda görünmeyeni görünür kılmaya çalışıyor. İş hayatında, üniversitelerde erkeğe karşı yapılan ayırımcılıklar onun esas ilgi noktası. Tüm bu tartışmalar içinde eşitlikçi feminizmin hatırı sayılır birikimine ve başarısına saygı duyarken erkeklerin yaşadıklarını yok sayan ideolojik aşırılıklardan ise sakınıyor.
Nasıl ki toplumun bilinçaltında kadınlar hakkında acımasız birçok basmakalıp yargı yer edinmişse esasen erkekler de benzer önyargıların kurbanıdırlar. Kadına uygulanan şiddet haklı olarak kamuoyunda infial yaratırken erkeğe uygulanan şiddet ise bir şekilde meşrulaştırılıp gözlerden kaçıyor. Evet, erkek adam ağlamaz, aynı zamanda dayanıklı ve güçlüdür ve her şeyin üstesinden gelebilir. Oysa biraz daha derine inildiğinde travmanın gerçek boyutları ortaya çıkıyor. Erkeğe uygulanan sistematik şiddet çocukluktan itibaren başlıyor, evde, okulda, askerde, cezaevinde, hattâ ceza sisteminde ve gündelik yaşamın birçok alanında bu baskı yoğun bir şekilde devam ediyor. Böyle bakıldığında aslında şiddete maruz kalanın erkekler olduğu görülecektir. Özellikle savaşlarda, toplu kıyımlarda ve mesela ağır iş kollarında kurban hep erkeklerdir. Savaşlarda, toplu kıyımlarda ve kitlesel ölümlerde onları görüyoruz. Ancak tüm bu sistematik ayırımcılık toplumsal bir kabul görmüş vaziyette. Akademik söylemde ise en ufak bir itiraz derhal reddediliyor.
Benatar bir koltuk felsefesi yapmıyor. Doğrudan hayatın kendisinden örnekler veriyor. Özellikle ileri ve gelişmiş toplumlarda görünmeyeni görünür kılmaya çalışıyor. İş hayatında, üniversitelerde erkeğe karşı yapılan ayırımcılıklar onun esas ilgi noktası. Tüm bu tartışmalar içinde eşitlikçi feminizmin hatırı sayılır birikimine ve başarısına saygı duyarken erkeklerin yaşadıklarını yok sayan ideolojik aşırılıklardan ise sakınıyor.
David Benatar bu sefer farklı bir okumayla cinsiyetçilik tartışmalarında yeni bir sayfa açıyor. Herkesin baktığı yerden bakmayıp tüm istihzalara göğüs gererek ciddi bir tezi savunuyor: Erkeklere karşı yapılan ayırımcılık ve toplumun genel düzeni içinde meşru kabul edilip normalleştirilen bu şiddet kitabın konusu ve Benatar'ın da esas meselesidir.
Nasıl ki toplumun bilinçaltında kadınlar hakkında acımasız birçok basmakalıp yargı yer edinmişse esasen erkekler de benzer önyargıların kurbanıdırlar. Kadına uygulanan şiddet haklı olarak kamuoyunda infial yaratırken erkeğe uygulanan şiddet ise bir şekilde meşrulaştırılıp gözlerden kaçıyor. Evet, erkek adam ağlamaz, aynı zamanda dayanıklı ve güçlüdür ve her şeyin üstesinden gelebilir. Oysa biraz daha derine inildiğinde travmanın gerçek boyutları ortaya çıkıyor. Erkeğe uygulanan sistematik şiddet çocukluktan itibaren başlıyor, evde, okulda, askerde, cezaevinde, hattâ ceza sisteminde ve gündelik yaşamın birçok alanında bu baskı yoğun bir şekilde devam ediyor. Böyle bakıldığında aslında şiddete maruz kalanın erkekler olduğu görülecektir. Özellikle savaşlarda, toplu kıyımlarda ve mesela ağır iş kollarında kurban hep erkeklerdir. Savaşlarda, toplu kıyımlarda ve kitlesel ölümlerde onları görüyoruz. Ancak tüm bu sistematik ayırımcılık toplumsal bir kabul görmüş vaziyette. Akademik söylemde ise en ufak bir itiraz derhal reddediliyor.
Benatar bir koltuk felsefesi yapmıyor. Doğrudan hayatın kendisinden örnekler veriyor. Özellikle ileri ve gelişmiş toplumlarda görünmeyeni görünür kılmaya çalışıyor. İş hayatında, üniversitelerde erkeğe karşı yapılan ayırımcılıklar onun esas ilgi noktası. Tüm bu tartışmalar içinde eşitlikçi feminizmin hatırı sayılır birikimine ve başarısına saygı duyarken erkeklerin yaşadıklarını yok sayan ideolojik aşırılıklardan ise sakınıyor.
Nasıl ki toplumun bilinçaltında kadınlar hakkında acımasız birçok basmakalıp yargı yer edinmişse esasen erkekler de benzer önyargıların kurbanıdırlar. Kadına uygulanan şiddet haklı olarak kamuoyunda infial yaratırken erkeğe uygulanan şiddet ise bir şekilde meşrulaştırılıp gözlerden kaçıyor. Evet, erkek adam ağlamaz, aynı zamanda dayanıklı ve güçlüdür ve her şeyin üstesinden gelebilir. Oysa biraz daha derine inildiğinde travmanın gerçek boyutları ortaya çıkıyor. Erkeğe uygulanan sistematik şiddet çocukluktan itibaren başlıyor, evde, okulda, askerde, cezaevinde, hattâ ceza sisteminde ve gündelik yaşamın birçok alanında bu baskı yoğun bir şekilde devam ediyor. Böyle bakıldığında aslında şiddete maruz kalanın erkekler olduğu görülecektir. Özellikle savaşlarda, toplu kıyımlarda ve mesela ağır iş kollarında kurban hep erkeklerdir. Savaşlarda, toplu kıyımlarda ve kitlesel ölümlerde onları görüyoruz. Ancak tüm bu sistematik ayırımcılık toplumsal bir kabul görmüş vaziyette. Akademik söylemde ise en ufak bir itiraz derhal reddediliyor.
Benatar bir koltuk felsefesi yapmıyor. Doğrudan hayatın kendisinden örnekler veriyor. Özellikle ileri ve gelişmiş toplumlarda görünmeyeni görünür kılmaya çalışıyor. İş hayatında, üniversitelerde erkeğe karşı yapılan ayırımcılıklar onun esas ilgi noktası. Tüm bu tartışmalar içinde eşitlikçi feminizmin hatırı sayılır birikimine ve başarısına saygı duyarken erkeklerin yaşadıklarını yok sayan ideolojik aşırılıklardan ise sakınıyor.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.