İkinci Meşrûtiyet Devri eğitimi, Osmanlı Devleti'nin yarım asırdan fazla süren “Tanzimat eğitimi” zihniyetinden kurtulup, ülke ihtiyaçlarına uygun millî bir eğitim biçimini arayış dönemidir. Pek çok yönleriyle Cumhuriyet eğitiminin ana şekli bu dönemde belirmiştir. Ancak “tecrübeli yöneticiler” in uzaklaştırılıp “acemiler”in iş başına geçtiği bu dönem, karmakarışık bir ara dönemdir. Balkanların, Trablusgarb'ın, Arap ülkelerinin elden çıktığı bu dönemde, daha sonra “misak-i millî” olarak adlandırılacak sınırlar öz olarak belirmiştir. Meşrûtiyet'in ilânı ve daha sonraki bocalamalar pek çok şeyi kaybettirmiş, ama Türkiye'yi kurtarmıştır. Siyasi devrimi bazı sosyal devrimlerle desteklemek ve tamamlamak gerektiği, bu dönemde şiddetle anlaşılmış, ancak bu, Cumhuriyet yönelimine kadar tam anlamıyla gerçekleştirilememiştir.
İkinci Meşrûtiyet Dönemi'nde her alanda birçok karışıklıklar, yanlış denemeler, sendelemeler var; genel bir siyasi, kültürel ve ekonomik politika yoktur. Devlet örgütünün her tarafında bir istikrarsızlık görülmektedir. Devletin ve idarenin tüm kurumları bir laboratuvar gibi kullanılmaktadır. 20. yüzyıl başlarında bütün Türk düşünürleri kurtuluşu araştırıyordu. Tevfik Fikret bunu “Promete”de, Mehmed Akif (1873-1936) “Âsım”'da, Gökalp de ''Oğuz Han”da arıyordu. Bu da bir açıdan doğaldır. Çünkü millet kendi kendisini idareye alışmaktadır. Cumhuriyet devrinde idareyi tamamen ele geçirinceye kadar, milletin idareye daha çok katılmasından dolayı pek çok sınama ve yanılmalar olmuştur. Ama Cumhuriyet idaresi ancak bu tecrübelerle kurulabilmiştir.