Şiddetin hâkim olması ile birlikte, sağ-sol çatışmaları, işçi sendikalarının eylemleri, mezhep farklılıklarına dayandırılarak oluşturulan düşmanlık gibi kavramlar, dönemin ana niteliğini oluşturur. Bir yandan geçim derdi, diğer yandan ise yaşamını sürdürmek için köylerini, kasabalarını terk edip kentlere gelen Türk insanının yaşadığı varoluşsal tedirginliğe ve ayak uydurma çabasına eklemlenen şiddetin ortasında kalan bireyin konumu genel anlamda trajik özellikleri ile Cemal Süreya, Edip Cansever, Sezai Karakoç, Ece Ayhan, Turgut Uyar, İlhan Berk ve Ülkü Tamer'in şiirlerinde kendine önemli bir yer bulur.
Şiddetin hâkim olması ile birlikte, sağ-sol çatışmaları, işçi sendikalarının eylemleri, mezhep farklılıklarına dayandırılarak oluşturulan düşmanlık gibi kavramlar, dönemin ana niteliğini oluşturur. Bir yandan geçim derdi, diğer yandan ise yaşamını sürdürmek için köylerini, kasabalarını terk edip kentlere gelen Türk insanının yaşadığı varoluşsal tedirginliğe ve ayak uydurma çabasına eklemlenen şiddetin ortasında kalan bireyin konumu genel anlamda trajik özellikleri ile Cemal Süreya, Edip Cansever, Sezai Karakoç, Ece Ayhan, Turgut Uyar, İlhan Berk ve Ülkü Tamer'in şiirlerinde kendine önemli bir yer bulur.