#smrgKİTABEVİ İklimin Estetiği : Antroposen Sanatı ve Mimarlığı Üzerine Denemeler -
Peki Antroposen'de bahsi geçen “insan” ve “insanlık” tam olarak kimdir?,İklimin Estetiği, bu soruyu politik ve etik boyutlarıyla ele alırken, politikanın ve etiğin ete kemiğe büründüğü mecralar olan yapılı çevre ve sanatsal üretime odaklanıyor. Kitap “İnsan Çağı”na girildiğine yönelik söylemlerin, apolitik bir “insanlık” tahayyülüne meylettiğine dikkat çekiyor. Bu eğilimin, ekolojinin politikasına dair tartışılması gereken asıl çelişki ve yarılmaları gizlediğini savunuyor.
Eray Çaylı antropoloji, coğrafya, mimarlık ve sanat eleştirisi disiplinlerine temas eden ve şiddet ile afetin görsel ve mekânsal politikasını çalışan bir akademisyen. Antroposen'i toplumsal ve politik içerikten arındırılmış bir “insan” ile diğeri arasındaki, ya da homojen birer toplam olarak tahayyül edilen “insanlık” ile “doğa” arasındaki bir gerilim olarak değil, sömürgecilik, kapitalizm, ırkçılık ve ataerki gibi şedit siyasetlerin müellifleri ve karşıtları arasındaki çelişki ve yarılmalar ışığında ele alıyor. Yazar, bunu yaparken, odağına, hem etiği hem politikayı bünyesinde barındıran ve sanat kadar mimarlığın da başat mecrası olan estetiği koyuyor. Estetiğin, şedit tarihlerin kurumsallaştırılmalarında olduğu kadar sorgulanmalarında da rol oynayabileceğini gösteriyor.
Peki Antroposen'de bahsi geçen “insan” ve “insanlık” tam olarak kimdir?,İklimin Estetiği, bu soruyu politik ve etik boyutlarıyla ele alırken, politikanın ve etiğin ete kemiğe büründüğü mecralar olan yapılı çevre ve sanatsal üretime odaklanıyor. Kitap “İnsan Çağı”na girildiğine yönelik söylemlerin, apolitik bir “insanlık” tahayyülüne meylettiğine dikkat çekiyor. Bu eğilimin, ekolojinin politikasına dair tartışılması gereken asıl çelişki ve yarılmaları gizlediğini savunuyor.
Eray Çaylı antropoloji, coğrafya, mimarlık ve sanat eleştirisi disiplinlerine temas eden ve şiddet ile afetin görsel ve mekânsal politikasını çalışan bir akademisyen. Antroposen'i toplumsal ve politik içerikten arındırılmış bir “insan” ile diğeri arasındaki, ya da homojen birer toplam olarak tahayyül edilen “insanlık” ile “doğa” arasındaki bir gerilim olarak değil, sömürgecilik, kapitalizm, ırkçılık ve ataerki gibi şedit siyasetlerin müellifleri ve karşıtları arasındaki çelişki ve yarılmalar ışığında ele alıyor. Yazar, bunu yaparken, odağına, hem etiği hem politikayı bünyesinde barındıran ve sanat kadar mimarlığın da başat mecrası olan estetiği koyuyor. Estetiğin, şedit tarihlerin kurumsallaştırılmalarında olduğu kadar sorgulanmalarında da rol oynayabileceğini gösteriyor.