Bu nedenle insanların kendilerine ve emeklerinin ürünlerine yabancılaşmalarının yanı sıra işsizlik, tüketimcilik, bireycilik, doymak bilmez bir satın alma tutkusu ve bunların günümüz insanında yarattığı kaygılar, bu kitabın—bir iktisadi düşünce tarihi kitabının—sayfaları arasında tüm doğallığı içinde yer bulabilmektedir. Çünkü bu kitapta ekonomi veya günümüzde aynı şeymiş gibi anlaşılan piyasa denilen alan, toplumsal ilişkiler içine tarihsel bağlamı içinde yerleştirilmekte; insan, soyut “maksimizasyoncu birey” olarak değil, emeğiyle üreten, emeğinin karşılığını almaya gayret eden, toplumsal kimliği altında var olma mücadelesi veren sosyal bir varlık olarak ele alınmaktadır.
Hâl böyle olunca, iktisat, soyut birtakım bireylerin ve firmaların kurallaştırılabilir davranışlarını “bilimsel bir yöntemle inceleyen” bir düşünsel etkinlik olmaktan çıkmakta; tarihin ve kendinin bilincine varma, toplumsal süreçleri kavrama çabasının kapitalist toplum bağlamında ortaya çıkan belirli bir biçimi haline gelmektedir. Dahası, sadece ele aldıklarıyla değil, aynı zamanda ele almadıklarıyla da iktisat, bir anlamda bir düşünsel mücadele alanı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu nedenle insanların kendilerine ve emeklerinin ürünlerine yabancılaşmalarının yanı sıra işsizlik, tüketimcilik, bireycilik, doymak bilmez bir satın alma tutkusu ve bunların günümüz insanında yarattığı kaygılar, bu kitabın—bir iktisadi düşünce tarihi kitabının—sayfaları arasında tüm doğallığı içinde yer bulabilmektedir. Çünkü bu kitapta ekonomi veya günümüzde aynı şeymiş gibi anlaşılan piyasa denilen alan, toplumsal ilişkiler içine tarihsel bağlamı içinde yerleştirilmekte; insan, soyut “maksimizasyoncu birey” olarak değil, emeğiyle üreten, emeğinin karşılığını almaya gayret eden, toplumsal kimliği altında var olma mücadelesi veren sosyal bir varlık olarak ele alınmaktadır.
Hâl böyle olunca, iktisat, soyut birtakım bireylerin ve firmaların kurallaştırılabilir davranışlarını “bilimsel bir yöntemle inceleyen” bir düşünsel etkinlik olmaktan çıkmakta; tarihin ve kendinin bilincine varma, toplumsal süreçleri kavrama çabasının kapitalist toplum bağlamında ortaya çıkan belirli bir biçimi haline gelmektedir. Dahası, sadece ele aldıklarıyla değil, aynı zamanda ele almadıklarıyla da iktisat, bir anlamda bir düşünsel mücadele alanı olarak karşımıza çıkmaktadır.