Hele sosyal şartlar ve türlü yayınlar yoluyla seksüel faaliyetlerin erken başlaması, evlenme zorlukları, artan göçler ve turistik faaliyetler, doğum kontrolü adına bazı ilaçların kötüye kullanılması, hijyen kurallarının ihmali, eğitim yetersizliği, eşcinsellik, özetle dinî ve ahlâkî disiplinden yoksunluk bu tırmanışı hızlandırmaktadır. Eskiden frengi, bel soğukluğu, yumuşak şankr gibi tedavi edilebilen hastalıklarda yeniden depreşme başladığı gibi, genital herpes, B hepatit ve nihayet, AIDS gibi daha korkunç hastalıklar da onları takip etmiştir. AIDS in dışındaki bu zührevî hastalıkları tedavi mümkün olsa da bu, sanıldığı kadar kolay bir iş değildir ve arkasında kısırlık, düşük, sakat çocuk ve kanser gibi arızalar bırakmaktadır. Şüphesiz fuhşa bağlı hastalıkların en korkuncu ve çaresizi AIDS dir. Bunun için biz, bu çalışmamızı AIDS üzerinde yoğunlaştırma gereğini duyduk.
Bazı ilim ve fikir adamları 20. yüzyılı bir kaygı çağı olarak görür. Bu çağda gelişen ilim ve teknik, insanlığın birçok işini kolaylaştırmış, fakat ona huzur ve mutluluk sağlayamamıştır. Bugün insanlık henüz bir nükleer savaş tehlikesinden kurtulmadan, AIDS paniğinin içine girmiştir. Eskiden veremde, daha çok da vebada görülen panik hali yerini AIDS e bırakmıştır.
AIDS, hem bulaşıcı, hem de öldürücü olduğu için bugün kanser kadar bile yaygın olmadığı halde ondan daha büyük bir korku ve dehşet uyandırmaktadır. Çünkü ilim adamları AIDS i bugünün imha silahlarıyla gerçekleşecek bir III. Dünya savaşının tahribatından daha fazla yıkıcı ve yok edici bulmaktadır.
Adını anarken bile hayâ edip, hicap duyduğumuz bu hastalığı ve onun bir kısım iğrenç sebeplerini ne yazık ki sorumluluğumuzun idrâki içinde size sunmak zorunda kaldık. Bugün üç milyon civarında insanımız AİDS in at oynattığı Batı ülkelerinde yaşamakta ve bunların bazıları hastalığı yurdumuza taşıma potansiyeli arz etmektedir. Dolayısıyla ferd ferd herkese vazife düşmektedir.
Biz de ilim ve İslâm ın Işığında AIDS Hastalığı adlı bu kitapçıkla bu yolda küçük bir hizmette bulunmak istedik. Aniden ortaya çıkan olaylar, Allah ın mesajlarını daha etraflıca kavramamızı kolaylaştırmaktadır. Fuhşun tırmanışı ile ona bağlı hastalıklardaki artışın korkutucu atmosferi içinde bu konu ile ilgili nasslar ve dinî hükümler insanı daha çok düşündürmektedir. Bu durumda Kur ân-ı Kerîm in evrenselliği ve hükümlerinin gayet kuşatıcı bulunduğu daha açık olarak görülmektedir. İslâm bilginleri dinî emir ve yasakların hikmetlerini araştırmaya büyük önem vermişlerdir. İlim geleneğinde "Hikmet-i teşrî" diye bu konuyu inceleyen bir ilim dalı gelişmiştir. en-Nahl suresinin 125. âyetinde de insanlık üç kategoriye ayrılarak kendilerine hitap etmek gerektiğine işaret olunmuştur. Muhatapların konumuna göre ya hikmetle, yani ilimlerin diliyle, ya güzel öğütlerle veya konuları uygun şekilde tartışarak sunmak gerekmektedir. Buna göre her branş sahibine kendi mesleğinin dili ve birikimi ile dinî konuların sunulması uygun görülmüştür. Bunun gibi her branş sahibi de kendi branşı ile ilgili dinî bilgileri kazanmak görevindedir. Şüphesiz verilen her bilgiden, her muhatap bir ölçüde faydalanabilir. Ama konunun uzmanları daha fazla istifade eder.
İslâmî hükümler içiçedir. İman esaslarından birini kabul, diğerlerine de inanmayı gerektirdiği gibi, dinî emirlerden birini yapmak, diğerlerini yapmayı da icab ettirir. Bunun gibi, yasaklardan birinin önemini anlamak ve ondan sakınmak, diğer yasakların önemini ve onlardan sakınmayı da çağrıştırır. Dolayısıyla bu konuyu işlerken başka birçok konularla bağlantılarına temas etmek de haliyle zorunlu olacaktır. Sonuçta kitabın tamamı okunduğu zaman İslâm ın bir sistem bütünlüğü içinde genel esasları ile algılanması mümkün olacak ve bir tek meselesinin çağımıza verdiği mesajlar ile onun "her çağın dini" olduğu gerçeği daha açık olarak görülmüş olacaktır.
AIDS konusu ülkemizde yeteri kadar tanınmakta, fakat ondan gereği kadar sakınılmamaktadır. Uzmanlar bu konuda doğru bilgi ve tedbirin önemini vurgulamaktadırlar. Biz de bu çalışmamızda konunun bu bakımdan önemini belirtmek, koruyucu önlemler üzerine dikkat çekmek, özellikle konuyu, ilgi duyanlara, istedikleri bilgiyi veya bilgi kaynaklarını belirtmek, toplumun korunmasına ışık tutacak yolları işaret etmek istedik. Bunu yaparken hekimleri ilgilendiren detaylardan kaçınarak koruyucu hekimlik açısından yeterli ve sınırlı bilgileri sunmaya çalıştık. Basında konuyla ilgili olarak çıkan yazılardan bazı örnek pasajları da konu hakkında bir fikir verir düşüncesiyle müstakil bir ek olarak kitabın sonuna ilave ettik.
Kitapçıkta yer alan bilgiler dağınık olarak muhtelif kaynaklarda varsa da bunların bir araya getirilmesi, pratikleştirilmesi, yeni ilmî gelişmelerin ışığında yorumlanması gerekirdi, işte bu yapılmaya çalışılmıştır. Esasen AIDS gibi çağımızın gündeminden inmeyen stres, çevre kirliliği, insan hakları, açlık, sağlık, eğitim ve aile... gibi konuların her birini ayrı ayrı İslâm ın temel kaynaklarına dayandırıp bu çağın gelişen ilimlerinin aydınlığında işlemek, yorumlamak, bu çalışmaları pratik el kitapları halinde yaygın bir dağıtım imkanına ulaştırmak bugün inkarı mümkün olmayan bir görev halini almıştır. Özlemini çektiğimiz bu çalışmalara bir katkıda bulunmuş olursak kendimizi mutlu sayar, Cenabı Hakka hamd ederiz.
Eserin bütünü içinde AIDS e çarenin mutlu aile yuvası olduğu vurgulanmaya çalışılmıştır. Aslında aile kişinin huzur bulduğu bir ortam, neslin devamı için bir vesile ve insanı dince günah sayılan çeşitli kötülüklerden alıkoyan bir vasıta olarak biliniyordu. Bugün ise ailenin aynı zamanda cinsel temasla bulaşan korkunç hastalıklara karşı bir kalkan olduğu anlaşıldı. Yüce İslâm ın aile yuvası kurmayı özendirmesi ve kolaylaştırmasının hikmeti de bugün daha iyi görüldü. Bu bakımdan kitaba gençlerimizin bir evlilik ve mutluluk rehberi olarak başvuracaklarını umuyorum. Tarihin derinliklerine gidildikçe fuhşun cezasının şiddetlendiği görülmektedir. Bütün dünya sözlüklerinde namus, iffet değer yargıları arasında üstün bir yer almış, fuhuş ve ırza tecavüz ise yüz kızartıcı suç olarak tanımlanmıştır. Kur ân-ı Kerîm in fuhşu ve onun bir çeşidi olan eşcinselliği yasaklaması, yasak tanımayanlara en ağır cezalar getirmesi ailenin korunmasını amaçlamaktadır. Dolayısıyla aileyi yıpratmaya ve yok etmeye yönelik hareketler de kitapta ele alınmış ve gerekli açıklamalara kavuşturulmuştur.
Haramlardan kaçınmak bir iman ve takva işidir. Hz. Yusuf (a.s) gibi takva zırhına bürünmeden bunu başarmak kolay değildir. Bunun için kitapta Allah sevgisi ve Allah korkusu fuhuştan kaçınmada bir motif olarak gösterilmiştir. - Ahmet Coşkun, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları
Hele sosyal şartlar ve türlü yayınlar yoluyla seksüel faaliyetlerin erken başlaması, evlenme zorlukları, artan göçler ve turistik faaliyetler, doğum kontrolü adına bazı ilaçların kötüye kullanılması, hijyen kurallarının ihmali, eğitim yetersizliği, eşcinsellik, özetle dinî ve ahlâkî disiplinden yoksunluk bu tırmanışı hızlandırmaktadır. Eskiden frengi, bel soğukluğu, yumuşak şankr gibi tedavi edilebilen hastalıklarda yeniden depreşme başladığı gibi, genital herpes, B hepatit ve nihayet, AIDS gibi daha korkunç hastalıklar da onları takip etmiştir. AIDS in dışındaki bu zührevî hastalıkları tedavi mümkün olsa da bu, sanıldığı kadar kolay bir iş değildir ve arkasında kısırlık, düşük, sakat çocuk ve kanser gibi arızalar bırakmaktadır. Şüphesiz fuhşa bağlı hastalıkların en korkuncu ve çaresizi AIDS dir. Bunun için biz, bu çalışmamızı AIDS üzerinde yoğunlaştırma gereğini duyduk.
Bazı ilim ve fikir adamları 20. yüzyılı bir kaygı çağı olarak görür. Bu çağda gelişen ilim ve teknik, insanlığın birçok işini kolaylaştırmış, fakat ona huzur ve mutluluk sağlayamamıştır. Bugün insanlık henüz bir nükleer savaş tehlikesinden kurtulmadan, AIDS paniğinin içine girmiştir. Eskiden veremde, daha çok da vebada görülen panik hali yerini AIDS e bırakmıştır.
AIDS, hem bulaşıcı, hem de öldürücü olduğu için bugün kanser kadar bile yaygın olmadığı halde ondan daha büyük bir korku ve dehşet uyandırmaktadır. Çünkü ilim adamları AIDS i bugünün imha silahlarıyla gerçekleşecek bir III. Dünya savaşının tahribatından daha fazla yıkıcı ve yok edici bulmaktadır.
Adını anarken bile hayâ edip, hicap duyduğumuz bu hastalığı ve onun bir kısım iğrenç sebeplerini ne yazık ki sorumluluğumuzun idrâki içinde size sunmak zorunda kaldık. Bugün üç milyon civarında insanımız AİDS in at oynattığı Batı ülkelerinde yaşamakta ve bunların bazıları hastalığı yurdumuza taşıma potansiyeli arz etmektedir. Dolayısıyla ferd ferd herkese vazife düşmektedir.
Biz de ilim ve İslâm ın Işığında AIDS Hastalığı adlı bu kitapçıkla bu yolda küçük bir hizmette bulunmak istedik. Aniden ortaya çıkan olaylar, Allah ın mesajlarını daha etraflıca kavramamızı kolaylaştırmaktadır. Fuhşun tırmanışı ile ona bağlı hastalıklardaki artışın korkutucu atmosferi içinde bu konu ile ilgili nasslar ve dinî hükümler insanı daha çok düşündürmektedir. Bu durumda Kur ân-ı Kerîm in evrenselliği ve hükümlerinin gayet kuşatıcı bulunduğu daha açık olarak görülmektedir. İslâm bilginleri dinî emir ve yasakların hikmetlerini araştırmaya büyük önem vermişlerdir. İlim geleneğinde "Hikmet-i teşrî" diye bu konuyu inceleyen bir ilim dalı gelişmiştir. en-Nahl suresinin 125. âyetinde de insanlık üç kategoriye ayrılarak kendilerine hitap etmek gerektiğine işaret olunmuştur. Muhatapların konumuna göre ya hikmetle, yani ilimlerin diliyle, ya güzel öğütlerle veya konuları uygun şekilde tartışarak sunmak gerekmektedir. Buna göre her branş sahibine kendi mesleğinin dili ve birikimi ile dinî konuların sunulması uygun görülmüştür. Bunun gibi her branş sahibi de kendi branşı ile ilgili dinî bilgileri kazanmak görevindedir. Şüphesiz verilen her bilgiden, her muhatap bir ölçüde faydalanabilir. Ama konunun uzmanları daha fazla istifade eder.
İslâmî hükümler içiçedir. İman esaslarından birini kabul, diğerlerine de inanmayı gerektirdiği gibi, dinî emirlerden birini yapmak, diğerlerini yapmayı da icab ettirir. Bunun gibi, yasaklardan birinin önemini anlamak ve ondan sakınmak, diğer yasakların önemini ve onlardan sakınmayı da çağrıştırır. Dolayısıyla bu konuyu işlerken başka birçok konularla bağlantılarına temas etmek de haliyle zorunlu olacaktır. Sonuçta kitabın tamamı okunduğu zaman İslâm ın bir sistem bütünlüğü içinde genel esasları ile algılanması mümkün olacak ve bir tek meselesinin çağımıza verdiği mesajlar ile onun "her çağın dini" olduğu gerçeği daha açık olarak görülmüş olacaktır.
AIDS konusu ülkemizde yeteri kadar tanınmakta, fakat ondan gereği kadar sakınılmamaktadır. Uzmanlar bu konuda doğru bilgi ve tedbirin önemini vurgulamaktadırlar. Biz de bu çalışmamızda konunun bu bakımdan önemini belirtmek, koruyucu önlemler üzerine dikkat çekmek, özellikle konuyu, ilgi duyanlara, istedikleri bilgiyi veya bilgi kaynaklarını belirtmek, toplumun korunmasına ışık tutacak yolları işaret etmek istedik. Bunu yaparken hekimleri ilgilendiren detaylardan kaçınarak koruyucu hekimlik açısından yeterli ve sınırlı bilgileri sunmaya çalıştık. Basında konuyla ilgili olarak çıkan yazılardan bazı örnek pasajları da konu hakkında bir fikir verir düşüncesiyle müstakil bir ek olarak kitabın sonuna ilave ettik.
Kitapçıkta yer alan bilgiler dağınık olarak muhtelif kaynaklarda varsa da bunların bir araya getirilmesi, pratikleştirilmesi, yeni ilmî gelişmelerin ışığında yorumlanması gerekirdi, işte bu yapılmaya çalışılmıştır. Esasen AIDS gibi çağımızın gündeminden inmeyen stres, çevre kirliliği, insan hakları, açlık, sağlık, eğitim ve aile... gibi konuların her birini ayrı ayrı İslâm ın temel kaynaklarına dayandırıp bu çağın gelişen ilimlerinin aydınlığında işlemek, yorumlamak, bu çalışmaları pratik el kitapları halinde yaygın bir dağıtım imkanına ulaştırmak bugün inkarı mümkün olmayan bir görev halini almıştır. Özlemini çektiğimiz bu çalışmalara bir katkıda bulunmuş olursak kendimizi mutlu sayar, Cenabı Hakka hamd ederiz.
Eserin bütünü içinde AIDS e çarenin mutlu aile yuvası olduğu vurgulanmaya çalışılmıştır. Aslında aile kişinin huzur bulduğu bir ortam, neslin devamı için bir vesile ve insanı dince günah sayılan çeşitli kötülüklerden alıkoyan bir vasıta olarak biliniyordu. Bugün ise ailenin aynı zamanda cinsel temasla bulaşan korkunç hastalıklara karşı bir kalkan olduğu anlaşıldı. Yüce İslâm ın aile yuvası kurmayı özendirmesi ve kolaylaştırmasının hikmeti de bugün daha iyi görüldü. Bu bakımdan kitaba gençlerimizin bir evlilik ve mutluluk rehberi olarak başvuracaklarını umuyorum. Tarihin derinliklerine gidildikçe fuhşun cezasının şiddetlendiği görülmektedir. Bütün dünya sözlüklerinde namus, iffet değer yargıları arasında üstün bir yer almış, fuhuş ve ırza tecavüz ise yüz kızartıcı suç olarak tanımlanmıştır. Kur ân-ı Kerîm in fuhşu ve onun bir çeşidi olan eşcinselliği yasaklaması, yasak tanımayanlara en ağır cezalar getirmesi ailenin korunmasını amaçlamaktadır. Dolayısıyla aileyi yıpratmaya ve yok etmeye yönelik hareketler de kitapta ele alınmış ve gerekli açıklamalara kavuşturulmuştur.
Haramlardan kaçınmak bir iman ve takva işidir. Hz. Yusuf (a.s) gibi takva zırhına bürünmeden bunu başarmak kolay değildir. Bunun için kitapta Allah sevgisi ve Allah korkusu fuhuştan kaçınmada bir motif olarak gösterilmiştir. - Ahmet Coşkun, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları