Buharlı geminin zuhuruyla, 19. yüzyılda Mekke'ye doğru okyanuslar ve denizler aşılarak yapılan hac, mükerrer kolera salgınları neticesinde yeni tehlikelerle bezeli bir seyahat güzergâhına dönüştü. Salgın hastalıkların nasıl yayıldığının keşfi, haccın Batı'nın gözünde küresel bir kamu sağlığı tehdidi olarak damgalanmasına yol açtı. Avrupalı idareciler ve bilhassa Hindistan'daki İngiliz yetkililer Arabistan'a uzun süreli seyahatler gerçekleştiren Müslüman tebaalarının, sömürge karşıtı muhaliflerin ve pan-İslamist aktivistlerin radikalleştirici tesirlerine maruz kalmasından korkuyordu. Kolonyal Avrupa imparatorluklarının hac yolculuğunun şartlarını belirlemeye dönük artan nüfuzu sadece milyonlarca hacının tecrübelerini etkilemekle kalmadı, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'na yani dünyanın ayakta kalan son Müslüman imparatorluğuna da esaslı bir meydan okumada bulundu.
Michael Christopher Low rakip imparatorlukların çakışan ve çelişen projeleri arasında, buharlı gemilerden koleraya, doğadan tekniğe, medikalizasyondan hukuksallaştırmaya, hilafetten hacca uzanan tarihin akışında, Hicaz'ın ve haccın dönüşen tabiatını ele alıyor. Uzak, istikrarsız, yarı-özerk bir sınır bölgesi olarak Hicaz'ın buharlı gemilerle ve kolerayla dönüşen küresel konumu, haccı yeni denetim teknolojilerinin, salgın hastalıkların, çatışan vatandaşlık hukuklarının, dini aidiyetlerin, emperyalizmin, sömürgeciliğin ve karantinaların nesnesi olarak yeniden anlamlandırıyor. Hilafetin Mukaddes Topraklar üzerindeki egemenliğini Osmanlı ve İngiliz arşivlerinin muhtelif kaynaklarıyla karşılıklı olarak okuyan bu kitap, menzili Mekke olan hac yolculuğu esnasında kat edilen imparatorluklar-arası ve küresel tarihlere yeni bir ışık tutuyor.
“Muazzam bir arşiv araştırmasından neşet eden, canlı bir üslupla kaleme alınmış ve son derece kıymetli bu kitabın baş kahramanları Hicaz, Hint Müslümanları, Cavîler, modern yönetimsellik, ekstrateritoryallik, bilim ve teknolojidir. M.C. Low, bize tarihyazımının çetin yollarını katettirerek, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminin yepyeni bir tarihini sunuyor.” Alan Mikhail