İlkin felsefemde [aslında, 'kuşkucu,' 'görgücü,' 'göreci' bakış açımda] içine düştüğüm o terkedilmişlik ve yalnızlıkla korkar ve şaşırırım, ve kendimi topluma karışıp onunla birleşmeyi başaramayarak tüm insan ilişkilerinin dışına sürülmüş ve bütünüyle terkedilerek avunçsuz bırakılmış tuhaf ve kaba bir canavar olarak görürüm. Bir sığınak ve sıcaklık bulmak için kalabalığa koşmak isterim; ama böyle bir çirkinlikle karışabilmek için kendime söz geçiremem. Onun dışında bir dostluk kurabilmek için bana katılmaları için başkalarına seslenirim; ama kimse sesime kulak asmaz. Herkes uzak durur, ve her yandan üzerime vuran fırtınadan korkar. Tüm meta-fizikçilerin, mantıkçıların, matematikçilerin ve giderek tanrı-bilimcilerin bile düşmanlığını üzerime çektim; ve katlanmam gereken hakaretlere hayret edebilir miyim? Dizgelerini onaylamadığımı bildirdim; ve dizgemden ve kişiliğimden duydukları nefreti anlatırlarsa şaşırabilir miyim? Dışarıya baktığımda, daha baştan her yanda tartışma, çelişki, öfke, iftira, ve kötüleme görürüm. Gözümü içeri çevirdiğimde, kuşku ve bilgisizlikten başka birşey bulamam. Tüm dünya bana karşı çıkmak ve beni çürütmek için elbirliği yapar; ama öyle zayıfım ki, tüm görüşlerimin başkalarının onaylarıyla desteklenmedikleri zaman gevşeyip kendiliklerinden düştüklerini duyarım. Her adımı duraksayarak atarım, ve her yeni düşünce beni uslamlamamda bir yanılgı ve saçmalık korkusuna düşürür.
[T]üm inanç ve uslamlamayı yadsımaya hazırım ve hiçbir görüşe giderek bir başkasından daha olası ya da olabilir diye bile bakamıyorum. Neredeyim, ya da neyim? Varoluşumu hangi nedenlerden türetirim, ve hangi duruma geri döneceğim? Kimin İyiliğini elde etmeye çalışayım, ve kimin öfkesinden korkmalıyım? Hangi varlıklar kuşatır beni, ve kimin benim üzerimde etkisi ve benim kimin üzerinde etkim vardır? Tüm bu sorularla kafam karıştı, ve kendimi imgelenebilecek en acıklı durumda, en koyu karanlık tarafından kuşatılmış ve her örgen ve yetinin kullanımından bütünüyle yoksun bırakılmış duymaya başlıyorum. Ne mutlu ki, 'us' bu bulutları dağıtmaya yeteneksizken, "doğanın kendisi" bu amaç için yeterlidir, veya bu kafa eğilimini gevşeterek ya da küçük bir oyalanmayla ve duyularımın tüm bu kuruntuları gideren diri izlenimiyle beni bu felsefi [aslında, 'kuşkucu'] melankoli ve sabuklamadan kurtarır. Yemek yerim, bir tavla oynarım, söyleşilere katılırım, ve dostlarımla mutluyumdur; ve üç dört saatlik eğlenceden sonra, bu ['kuşkucu'] kurgulara geri döndüğüm zaman bunlar öylesine soğuk, gergin ve saçma görünürler ki, içimden onlara daha öte girmek gelmez. (Arka kapaktan)
İlkin felsefemde [aslında, 'kuşkucu,' 'görgücü,' 'göreci' bakış açımda] içine düştüğüm o terkedilmişlik ve yalnızlıkla korkar ve şaşırırım, ve kendimi topluma karışıp onunla birleşmeyi başaramayarak tüm insan ilişkilerinin dışına sürülmüş ve bütünüyle terkedilerek avunçsuz bırakılmış tuhaf ve kaba bir canavar olarak görürüm. Bir sığınak ve sıcaklık bulmak için kalabalığa koşmak isterim; ama böyle bir çirkinlikle karışabilmek için kendime söz geçiremem. Onun dışında bir dostluk kurabilmek için bana katılmaları için başkalarına seslenirim; ama kimse sesime kulak asmaz. Herkes uzak durur, ve her yandan üzerime vuran fırtınadan korkar. Tüm meta-fizikçilerin, mantıkçıların, matematikçilerin ve giderek tanrı-bilimcilerin bile düşmanlığını üzerime çektim; ve katlanmam gereken hakaretlere hayret edebilir miyim? Dizgelerini onaylamadığımı bildirdim; ve dizgemden ve kişiliğimden duydukları nefreti anlatırlarsa şaşırabilir miyim? Dışarıya baktığımda, daha baştan her yanda tartışma, çelişki, öfke, iftira, ve kötüleme görürüm. Gözümü içeri çevirdiğimde, kuşku ve bilgisizlikten başka birşey bulamam. Tüm dünya bana karşı çıkmak ve beni çürütmek için elbirliği yapar; ama öyle zayıfım ki, tüm görüşlerimin başkalarının onaylarıyla desteklenmedikleri zaman gevşeyip kendiliklerinden düştüklerini duyarım. Her adımı duraksayarak atarım, ve her yeni düşünce beni uslamlamamda bir yanılgı ve saçmalık korkusuna düşürür.
[T]üm inanç ve uslamlamayı yadsımaya hazırım ve hiçbir görüşe giderek bir başkasından daha olası ya da olabilir diye bile bakamıyorum. Neredeyim, ya da neyim? Varoluşumu hangi nedenlerden türetirim, ve hangi duruma geri döneceğim? Kimin İyiliğini elde etmeye çalışayım, ve kimin öfkesinden korkmalıyım? Hangi varlıklar kuşatır beni, ve kimin benim üzerimde etkisi ve benim kimin üzerinde etkim vardır? Tüm bu sorularla kafam karıştı, ve kendimi imgelenebilecek en acıklı durumda, en koyu karanlık tarafından kuşatılmış ve her örgen ve yetinin kullanımından bütünüyle yoksun bırakılmış duymaya başlıyorum. Ne mutlu ki, 'us' bu bulutları dağıtmaya yeteneksizken, "doğanın kendisi" bu amaç için yeterlidir, veya bu kafa eğilimini gevşeterek ya da küçük bir oyalanmayla ve duyularımın tüm bu kuruntuları gideren diri izlenimiyle beni bu felsefi [aslında, 'kuşkucu'] melankoli ve sabuklamadan kurtarır. Yemek yerim, bir tavla oynarım, söyleşilere katılırım, ve dostlarımla mutluyumdur; ve üç dört saatlik eğlenceden sonra, bu ['kuşkucu'] kurgulara geri döndüğüm zaman bunlar öylesine soğuk, gergin ve saçma görünürler ki, içimden onlara daha öte girmek gelmez. (Arka kapaktan)