İstanbul'un sahillerini, kuşlarını, mevsimlerini, Boğaziçi'ni ve şehrin hızlı akışını dondurup bize sunan Arif Aşçı, Boğaziçi'nin kuşlarını bize şöyle anlatıyor: "İstanbul'a, elinde bir tomar kağıtla gördüğü her şeyi çizen bir güzel sanatlar akademisi öğrencisi olarak ilk kez geldiğimde 17 yaşındaydım ve önce martılara aşık oldum. Haylaz çocuklar gibi çığlık çığlığa vapurların güverteleri üzerinde uçar, yolculardan simit parçaları isterlerdi. Zamanla martıların yazın ve kışın farklı elbiseler giydiğini fark ettim. Kaz gibi iri ve arsız olanların yanı sıra karabaşlı güzel gözlü sevimli minik martılar da vardı aralarında. Giderek şehrin diğer kuşlarıyla da tanıştım. Kadıköy'deki dalgakıranların üzerindeki tek sıra halinde durup kanatlarını açarak batan güneşi selamlayan karabatakların görüntüsü ne kadar büyüleyicidir. Sonraları karabataklarla birlikte yaşayan en az üç çeşit uzun boyunlu balıkçıl gördüm. Her kış, nereden gelip nereye gittiklerini bilmediğim yelkovanların suyun bir karış üzerinden, suya değmeden uçuşları, Eminönü ve Beyazıt Meydanı'nda doymazcasına yem isteyen güvercinlerin, arasına çığlık çığlığa dalmak, kırlangıçların Galata Kulesi etrafında sonsuz çemberler çizmesi, her sonbaharda göçmen kuşların yüksekten daireler yaparak süzülüşü…
İstanbul'un sahillerini, kuşlarını, mevsimlerini, Boğaziçi'ni ve şehrin hızlı akışını dondurup bize sunan Arif Aşçı, Boğaziçi'nin kuşlarını bize şöyle anlatıyor: "İstanbul'a, elinde bir tomar kağıtla gördüğü her şeyi çizen bir güzel sanatlar akademisi öğrencisi olarak ilk kez geldiğimde 17 yaşındaydım ve önce martılara aşık oldum. Haylaz çocuklar gibi çığlık çığlığa vapurların güverteleri üzerinde uçar, yolculardan simit parçaları isterlerdi. Zamanla martıların yazın ve kışın farklı elbiseler giydiğini fark ettim. Kaz gibi iri ve arsız olanların yanı sıra karabaşlı güzel gözlü sevimli minik martılar da vardı aralarında. Giderek şehrin diğer kuşlarıyla da tanıştım. Kadıköy'deki dalgakıranların üzerindeki tek sıra halinde durup kanatlarını açarak batan güneşi selamlayan karabatakların görüntüsü ne kadar büyüleyicidir. Sonraları karabataklarla birlikte yaşayan en az üç çeşit uzun boyunlu balıkçıl gördüm. Her kış, nereden gelip nereye gittiklerini bilmediğim yelkovanların suyun bir karış üzerinden, suya değmeden uçuşları, Eminönü ve Beyazıt Meydanı'nda doymazcasına yem isteyen güvercinlerin, arasına çığlık çığlığa dalmak, kırlangıçların Galata Kulesi etrafında sonsuz çemberler çizmesi, her sonbaharda göçmen kuşların yüksekten daireler yaparak süzülüşü…