#smrgKİTABEVİ İstanbul'da Bir Sene - 2023

Editör:
Kondisyon:
Yeni
Sunuş / Önsöz / Sonsöz / Giriş:
Basıldığı Matbaa:
Dizi Adı:
ISBN-10:
6256394223
Kargoya Teslim Süresi:
3&6
Hazırlayan:
Cilt:
Amerikan Cilt
Stok Kodu:
1199212326
Boyut:
14x21
Sayfa Sayısı:
160
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2023
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
Enso
Dili:
Türkçe
Kategori:
indirimli
143,00
Havale/EFT ile: 138,71
Siparişiniz 3&6 iş günü arasında kargoda
1199212326
598842
İstanbul'da Bir Sene -        2023
İstanbul'da Bir Sene - 2023 #smrgKİTABEVİ
143.00
“At meydanında Cerrah Ârif ustanın idaresi altında bulunan mahalle kahvesi o zamanlarca mahalle kahvesi değil, gerçekten bir zarifler meclisi idi.

Ârif usta cerrahlıkta meşhur olup şöhreti münasebetiyle sünnet düğünlerinin ekserisine o gider ve ricâl-i kibarla görüşürdü. Kahvesi ise eski zaman usulü dört yanı minderli pike, dükkânın içi müdevver, kebîr tuğla ile döşeli olup ortada bir sehpa üzerinde bir büyük mangal, her taraf temiz, parıl parıl yanar. Kahvehâne duvarlarındaki ufak dolaplarda envâ-ı alât-ı cerrahiye ve ustura ve havlu peşkir tertip üzere durur. Kehrüba takımlı limon, yasemin, gül, kiraz, silme çubuklar, elmas traş nargileler yerli yerinde, sarı beyaz birkaç nev likenler duvarda asılı ve hatt-ı nefîs ile bir levha olup onda da şu beyit yazılıydı:

Gönül ne kahve ister ne kahvehâne
Gönül ahbâb ister kahve bahane

Kahvenin ocağı ise nefis çinilerle süslü olup bir mükemmel salonun çiçekliği denecek kadar kahvehâneyi tezyin etmişti. Geceleri yakmalık üzere o vakit kullanılan kandillerden büyük bir kandil üç kol sarı tel ile kahvehanenin tavanına asılı idi. Ârif ustanın kendi yetiştirdiği bir kalfasıyla bir de çırağı olup kendisi cerrahlık ve satıcılık ile meşgul olduğundan kahvenin idâresini münhasıran kalfaya terk eylemişti.

“Gönül ahbap ister kahve bahane” demiştik, kahveye müdâvemet eden ahbaplara gelince çoğu hâli vaktini uydurmuş, işten güçten el çekmiş zevât olup gündüzleri orada birleşir yalnız letâif ü hikâyât ve tuhaf tuhaf musâhabetle vakit geçirirlerdi…

Kahvehane kapısından girildiği vakit karşıya gelen üst peykenin köşesi sinnine, ilmine, haysiyetine hürmeten Süleyman Râkımî Efendi'ye münhasır idi. Efendi o gün kahvehanede istediği ahbaplarını mevcut görünce neşesi bir kat daha arttı. Hususen çırağın fağfûrî fincan ve kafası zarfla âlâ döğülmüş Yemen kahvesinden pişirip getirdiği kahve, efendinin keyfini yelpâzeledi. Letâif kapısını açmak için efendi kahveyi alırken şu beyiti okudu:

Ehl-i keyfe kahve verse tâzeler
Ehl-i keyfin keyfini yelpâzeler…”

“At meydanında Cerrah Ârif ustanın idaresi altında bulunan mahalle kahvesi o zamanlarca mahalle kahvesi değil, gerçekten bir zarifler meclisi idi.

Ârif usta cerrahlıkta meşhur olup şöhreti münasebetiyle sünnet düğünlerinin ekserisine o gider ve ricâl-i kibarla görüşürdü. Kahvesi ise eski zaman usulü dört yanı minderli pike, dükkânın içi müdevver, kebîr tuğla ile döşeli olup ortada bir sehpa üzerinde bir büyük mangal, her taraf temiz, parıl parıl yanar. Kahvehâne duvarlarındaki ufak dolaplarda envâ-ı alât-ı cerrahiye ve ustura ve havlu peşkir tertip üzere durur. Kehrüba takımlı limon, yasemin, gül, kiraz, silme çubuklar, elmas traş nargileler yerli yerinde, sarı beyaz birkaç nev likenler duvarda asılı ve hatt-ı nefîs ile bir levha olup onda da şu beyit yazılıydı:

Gönül ne kahve ister ne kahvehâne
Gönül ahbâb ister kahve bahane

Kahvenin ocağı ise nefis çinilerle süslü olup bir mükemmel salonun çiçekliği denecek kadar kahvehâneyi tezyin etmişti. Geceleri yakmalık üzere o vakit kullanılan kandillerden büyük bir kandil üç kol sarı tel ile kahvehanenin tavanına asılı idi. Ârif ustanın kendi yetiştirdiği bir kalfasıyla bir de çırağı olup kendisi cerrahlık ve satıcılık ile meşgul olduğundan kahvenin idâresini münhasıran kalfaya terk eylemişti.

“Gönül ahbap ister kahve bahane” demiştik, kahveye müdâvemet eden ahbaplara gelince çoğu hâli vaktini uydurmuş, işten güçten el çekmiş zevât olup gündüzleri orada birleşir yalnız letâif ü hikâyât ve tuhaf tuhaf musâhabetle vakit geçirirlerdi…

Kahvehane kapısından girildiği vakit karşıya gelen üst peykenin köşesi sinnine, ilmine, haysiyetine hürmeten Süleyman Râkımî Efendi'ye münhasır idi. Efendi o gün kahvehanede istediği ahbaplarını mevcut görünce neşesi bir kat daha arttı. Hususen çırağın fağfûrî fincan ve kafası zarfla âlâ döğülmüş Yemen kahvesinden pişirip getirdiği kahve, efendinin keyfini yelpâzeledi. Letâif kapısını açmak için efendi kahveyi alırken şu beyiti okudu:

Ehl-i keyfe kahve verse tâzeler
Ehl-i keyfin keyfini yelpâzeler…”

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat