İşte; Boğaz'daki bir yalının mirasçısı, gözünü altın hırsı bürümüş İnci; yaşlı Ermeni Avedis Amca ve onun sözde hizmetçisi bekar-anne Seraphina; feminist lakaplı yalnız kadın Kıymet; anılarıyla yaşayan iki yaşlı Musevi Hannan Teyze ve Moşe Amca; konu komşunun bitmek tükenmek bilmeyen dedikodularının odağı yabancı uyruklu kadın; bodrum katta yaşayan Durdu ve nihayet kapıcının kızı Tülay, her ne kadar babası onu Mert'le sözlemişse de Tülay'ın perdesini aralamaya hiç niyeti yok. Onun gönlü gizliden gizliye bakıştığı baldırı çıplak ama paşa duruşlu Ramazan davulcusunda. o ki mahalleyi sahura kaldıran, gündüzleri pencere altında maniler okuyan, annesi tarafından sokağa terkedilmiş, dilenmiş, çöplüklerde çalışmış, yani anlayacağınız hayatı acılar içinde geçmiş biri.
Ama bir gün, birden...
Davulcunun kaderi apartman sakinlerinin kaderi ile kesişince, bir yanda bir türlü akıllardan çıkmayan deprem korkusu, gelenekler ve modern kent yaşamı arasındaki bocalamalar, öte yanda kültür ve inanç renkliliği, değişik kadın tiplemeleriyle yoğrulan, kıvranan günümüz İstanbul'unda bir yaşam masalı başlar.
“İstanbul'dan Pencereler” düşsel anlatımıyla, Türkiye'ye gerçekçi ve yepyeni bir bakışla açılıyor.
Yazarımız Gisèle, yirmi yıldır Türkiye'de yaşıyor. İstanbul'dan Pencereler adlı ilk romanında, Fransız kültürü ile yıllardır yaşadığı ve gönülden paylaştığı Türk kültürünün karışımından doğan şiirsel anlatımı ile yapyeni bir pencere açıyor.
İstanbul'a, bizlere, hepimize... (Arka kapaktan)
İşte; Boğaz'daki bir yalının mirasçısı, gözünü altın hırsı bürümüş İnci; yaşlı Ermeni Avedis Amca ve onun sözde hizmetçisi bekar-anne Seraphina; feminist lakaplı yalnız kadın Kıymet; anılarıyla yaşayan iki yaşlı Musevi Hannan Teyze ve Moşe Amca; konu komşunun bitmek tükenmek bilmeyen dedikodularının odağı yabancı uyruklu kadın; bodrum katta yaşayan Durdu ve nihayet kapıcının kızı Tülay, her ne kadar babası onu Mert'le sözlemişse de Tülay'ın perdesini aralamaya hiç niyeti yok. Onun gönlü gizliden gizliye bakıştığı baldırı çıplak ama paşa duruşlu Ramazan davulcusunda. o ki mahalleyi sahura kaldıran, gündüzleri pencere altında maniler okuyan, annesi tarafından sokağa terkedilmiş, dilenmiş, çöplüklerde çalışmış, yani anlayacağınız hayatı acılar içinde geçmiş biri.
Ama bir gün, birden...
Davulcunun kaderi apartman sakinlerinin kaderi ile kesişince, bir yanda bir türlü akıllardan çıkmayan deprem korkusu, gelenekler ve modern kent yaşamı arasındaki bocalamalar, öte yanda kültür ve inanç renkliliği, değişik kadın tiplemeleriyle yoğrulan, kıvranan günümüz İstanbul'unda bir yaşam masalı başlar.
“İstanbul'dan Pencereler” düşsel anlatımıyla, Türkiye'ye gerçekçi ve yepyeni bir bakışla açılıyor.
Yazarımız Gisèle, yirmi yıldır Türkiye'de yaşıyor. İstanbul'dan Pencereler adlı ilk romanında, Fransız kültürü ile yıllardır yaşadığı ve gönülden paylaştığı Türk kültürünün karışımından doğan şiirsel anlatımı ile yapyeni bir pencere açıyor.
İstanbul'a, bizlere, hepimize... (Arka kapaktan)