#smrgKİTABEVİ Kalpaklılar KISALTILMIŞ - 2024
Kalpaklılar, Samim Kocagöz'ün belgelere dayanarak işlediği bir destan: İşgal altındaki topraklardan Kuvayı Milliye'nin doğuşuna, cephelerdeki çarpışmalardan gerici ayaklanmalara kadar Kurtuluş Savaşı'nın, bir ulusun bağımsızlık için verdiği mücadelenin gerçek destanı.
Kalpaklılar'ın yazılışından bu yana neredeyse 70 yıl geçti. Kurtuluşun, bağımsızlığın heyecanını günümüz boyutlarında genç kuşaklara duyumsatabilmek için “kısaltılmış” bir baskıyı hazırlamak kaçınılmaz oldu.
Yoğunlaştırılarak kısaltılmış olan Kalpaklılar'ın bu sürümünü babası Samim Kocagöz'ün sağlığında eserin tiyatro metnini birlikte hazırlamış olan oğlu Şükrü Kocagöz hiçbir olayı, hiçbir kişiyi metin dışında bırakmadan, hiçbir sözcüğü değiştirmeden, bir televizyon dizisi ritmi ve tadında yaptı.
Kulaklarında atının nal sesi, izmir.. izmir.. izmir.. diye tempo tutuyordu. İzmir artık onu; kucağını açmış bekliyordu. İzmir'e ulaşmak için üç yıldır çektiği meşakkat üç yıldır yaptığı döğüş, sanki şimdi bir rüya gibiydi. Sol kolu yerinde olsaydı, bu rüyaya inanacaktı... Yol boyunca, köylüler, halk, kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu, atının boynuna, zorla atından indirip, Yusuf'un askerlerinin boynuna sarılıyordu... Milletin hasreti dinmemiştir... Köylerin, yanmış yıkılmış köylerin meydanlarında, kenarlarında hep gelip geçen askerleri bekliyor, kucaklıyor, su, şerbet, ayran ikram etmek için koşuşuyorlardı.
Kalpaklılar, Samim Kocagöz'ün belgelere dayanarak işlediği bir destan: İşgal altındaki topraklardan Kuvayı Milliye'nin doğuşuna, cephelerdeki çarpışmalardan gerici ayaklanmalara kadar Kurtuluş Savaşı'nın, bir ulusun bağımsızlık için verdiği mücadelenin gerçek destanı.
Kalpaklılar'ın yazılışından bu yana neredeyse 70 yıl geçti. Kurtuluşun, bağımsızlığın heyecanını günümüz boyutlarında genç kuşaklara duyumsatabilmek için “kısaltılmış” bir baskıyı hazırlamak kaçınılmaz oldu.
Yoğunlaştırılarak kısaltılmış olan Kalpaklılar'ın bu sürümünü babası Samim Kocagöz'ün sağlığında eserin tiyatro metnini birlikte hazırlamış olan oğlu Şükrü Kocagöz hiçbir olayı, hiçbir kişiyi metin dışında bırakmadan, hiçbir sözcüğü değiştirmeden, bir televizyon dizisi ritmi ve tadında yaptı.
Kulaklarında atının nal sesi, izmir.. izmir.. izmir.. diye tempo tutuyordu. İzmir artık onu; kucağını açmış bekliyordu. İzmir'e ulaşmak için üç yıldır çektiği meşakkat üç yıldır yaptığı döğüş, sanki şimdi bir rüya gibiydi. Sol kolu yerinde olsaydı, bu rüyaya inanacaktı... Yol boyunca, köylüler, halk, kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu, atının boynuna, zorla atından indirip, Yusuf'un askerlerinin boynuna sarılıyordu... Milletin hasreti dinmemiştir... Köylerin, yanmış yıkılmış köylerin meydanlarında, kenarlarında hep gelip geçen askerleri bekliyor, kucaklıyor, su, şerbet, ayran ikram etmek için koşuşuyorlardı.