Sözde hoşgörü abidesinin Hizbullah'a olan övgülerini, kanla abdest almayı yüceltmesini, Şeriat ve Hilafet sistemine olan özlem ve sevgisini, ideallerini, ışık ordularını, demokrasi, devrimler ve Cumhuriyet'e karşı olan hasmane görüşlerini, Said-i Nursi'nin gerçek kimliği ile Said-i Kürdi olarak anıldığını, yegane amacının Şeriatçı ve Kürtçü bir devlet kurmak olduğunu ve bu uğurdaki çabalarını ibretle okuyacaksınız.
Said-i Nursi'ye ve Fethullah Gülen'e övgüler düzmede birbirleri ile yarışan Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Hüsamettin Cindoruk ve diğerlerinin bu hareketleri karşısında elinizi şakağınıza dayayarak uzun uzun düşüneceksiniz.
Emine Erdoğan'ın her fırsatta övgüye boğduğu,“Onu seviyorsak onun yolundan gitmeliyiz” dediği, Kürt Said'i çok yakından öğreneceksiniz..
Peki, Kürt ve İslam maskeli Ermeni kökenli Said'in yolu ne idi? Yanıt; son derece basit: “Amerikan ve İngiliz istihbaratı ile uydurdukları ‘Amerikano İslam' modeli ile İslam'ı Amerikalıların çıkarları doğrultusunda yozlaştırmak ve insanları Amerika'ya kul köle yapmak…” Elinizde tuttuğunuz kitap da, tüm bu gerçekleri ibretle okuyacak, sonra dönüp, Emine'nin bu söylemlerine paralel hikayesi ne diye düşüneceksiniz.
Tabii bunun yanında 13 yıl boyunca “ne istediler de vermedik” diyenlerin bugün ayağı yanmış kediler gibi ortalıkta dört dönmelerinin altında yatan gerçekleri göreceksiniz...
Oysa, Mustafa Kemal Atatürk, bundan seksendokuz yıl önce; “Efendiler; ve ey millet iyi bilinizki Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz” demişti. Onun bu söyleminde ne kadar haklı olduğuna bir kere daha tanık olacaksınız.
Sözde hoşgörü abidesinin Hizbullah'a olan övgülerini, kanla abdest almayı yüceltmesini, Şeriat ve Hilafet sistemine olan özlem ve sevgisini, ideallerini, ışık ordularını, demokrasi, devrimler ve Cumhuriyet'e karşı olan hasmane görüşlerini, Said-i Nursi'nin gerçek kimliği ile Said-i Kürdi olarak anıldığını, yegane amacının Şeriatçı ve Kürtçü bir devlet kurmak olduğunu ve bu uğurdaki çabalarını ibretle okuyacaksınız.
Said-i Nursi'ye ve Fethullah Gülen'e övgüler düzmede birbirleri ile yarışan Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Hüsamettin Cindoruk ve diğerlerinin bu hareketleri karşısında elinizi şakağınıza dayayarak uzun uzun düşüneceksiniz.
Emine Erdoğan'ın her fırsatta övgüye boğduğu,“Onu seviyorsak onun yolundan gitmeliyiz” dediği, Kürt Said'i çok yakından öğreneceksiniz..
Peki, Kürt ve İslam maskeli Ermeni kökenli Said'in yolu ne idi? Yanıt; son derece basit: “Amerikan ve İngiliz istihbaratı ile uydurdukları ‘Amerikano İslam' modeli ile İslam'ı Amerikalıların çıkarları doğrultusunda yozlaştırmak ve insanları Amerika'ya kul köle yapmak…” Elinizde tuttuğunuz kitap da, tüm bu gerçekleri ibretle okuyacak, sonra dönüp, Emine'nin bu söylemlerine paralel hikayesi ne diye düşüneceksiniz.
Tabii bunun yanında 13 yıl boyunca “ne istediler de vermedik” diyenlerin bugün ayağı yanmış kediler gibi ortalıkta dört dönmelerinin altında yatan gerçekleri göreceksiniz...
Oysa, Mustafa Kemal Atatürk, bundan seksendokuz yıl önce; “Efendiler; ve ey millet iyi bilinizki Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz” demişti. Onun bu söyleminde ne kadar haklı olduğuna bir kere daha tanık olacaksınız.