Felsefi antropolojimizin dayanacağı bu görüşün, üzerinde çok durduğu nokta da, insanın parçalanmadan müşahhas bir “bütün” olarak ele alınması icabettiğini göstermektedir.
İmdi insanı bütünlüğü ile tetkik objesi yapmak isteyen felsefi bir antropolojinin, mücerret bir insan mefhumuna dayanan ve bundan dolayı aykırılıklara sürüklenen, suniliklere düşen ve maziden bize kadar gelen hiçbir insan telakkisine dayanmaması icabeder; bu sebepten dolayı insanı bize fenomenlerine uygun olarak tanıtabilecek bir antropolojinin, insanın müşahhas bütünlüğü üzerinde durması ve bunu hareket noktası olarak alması lazımdır. Bu yazımız, böyle bir tetkik tarzının ancak istikametini göstermektedir; onun gerçekleştirilmesi daha ziyade istikbale aittir. (Önsözden)
Felsefi antropolojimizin dayanacağı bu görüşün, üzerinde çok durduğu nokta da, insanın parçalanmadan müşahhas bir “bütün” olarak ele alınması icabettiğini göstermektedir.
İmdi insanı bütünlüğü ile tetkik objesi yapmak isteyen felsefi bir antropolojinin, mücerret bir insan mefhumuna dayanan ve bundan dolayı aykırılıklara sürüklenen, suniliklere düşen ve maziden bize kadar gelen hiçbir insan telakkisine dayanmaması icabeder; bu sebepten dolayı insanı bize fenomenlerine uygun olarak tanıtabilecek bir antropolojinin, insanın müşahhas bütünlüğü üzerinde durması ve bunu hareket noktası olarak alması lazımdır. Bu yazımız, böyle bir tetkik tarzının ancak istikametini göstermektedir; onun gerçekleştirilmesi daha ziyade istikbale aittir. (Önsözden)