Türkiye kentsel nüfusu, düşük-gelirli ülkeler ortalamasından da, ekonomisini merkezi" bir plana bağlı olarak yönlendiren ülkeler ortalamasından da yüksek bir hızla artıyor. Kentsel nüfusu Türkiye'den daha büyük bir hızla artan ülkeler de var. Bu ülkeler, Dünya Bankasının anılan Raporunda "Anama I-faz I ası petrol dışsatımı yapan ülkeler" başlığı altında toplanan Irak, İran, Libya, Suudi Arabistan ve Kuveyt. Anılan ülkelerde kent nüfusları, yukarıda belirtilen dönemler içerisinde, sırasıyla,yılda ortalama yüzde 5,8 ve yüzde 5,5 oranında artış göstermiş.
Türkiye'de toplam nüfusun 1960 yılında yaklaşık yüzde 30'u kentlerde yaşıyordu. Dünya Bankası'nın söz konusu Raporuna göre, 20 yıl içinde (1980) bu oran yüzde 47'ye yükseldi. 1980 yılında, toplam nüfus içerisinde kentlerde aralarında bulunduğu orta-gelirli ülkelerde yüzde 21, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu orta-gelirli ülkelerde yüzde 51, sanayileşmiş ülkelerde yüzde 77, petrol dışsatımı yapan ülkelerde yüzde 58, ekonomisi merkezi bir plana bağlı ülkelerde yüzde 36 idi. Bu oranlar da dikkate alındığında, Türkiye'nin "kentleşme" yolunda oldukça ilerlemiş bir ülke olduğu yargısına varılıyor.
Türkiye kentleşiyor. Ama, kentlerde yaşayanların toplam nüfus içindeki payının artması, kentsel nüfus büyüme hızının yüksekliği, bir ülkenin gerçek anlamda "kentleşmiş" sayılması için yeterli değil. Çünkü, kentleşme, kimi başka koşulların da doğmuş olmasını gerektiriyor.
Gerçek anlamda kentleşmiş bir ülkenin ekonomisi, yalnızca tarıma dayalı bir yapı göstermiyor. Tarım-dışı etkinliklerin ağırlığı artıyor, tarımın önüne geçiyor. Oysa, gene, Dünya Bankasının raporuna göre, 1976 yılında, Türkiye'de katma değer dağılımında tarım kesiminin payı yüzde 55, dokuma payı ise yüzde 22. Makina ve ulaşım donanımı ile kimya kesimleri için herhangi bir değer verilmiyor. (Önsöz'den)
Türkiye kentsel nüfusu, düşük-gelirli ülkeler ortalamasından da, ekonomisini merkezi" bir plana bağlı olarak yönlendiren ülkeler ortalamasından da yüksek bir hızla artıyor. Kentsel nüfusu Türkiye'den daha büyük bir hızla artan ülkeler de var. Bu ülkeler, Dünya Bankasının anılan Raporunda "Anama I-faz I ası petrol dışsatımı yapan ülkeler" başlığı altında toplanan Irak, İran, Libya, Suudi Arabistan ve Kuveyt. Anılan ülkelerde kent nüfusları, yukarıda belirtilen dönemler içerisinde, sırasıyla,yılda ortalama yüzde 5,8 ve yüzde 5,5 oranında artış göstermiş.
Türkiye'de toplam nüfusun 1960 yılında yaklaşık yüzde 30'u kentlerde yaşıyordu. Dünya Bankası'nın söz konusu Raporuna göre, 20 yıl içinde (1980) bu oran yüzde 47'ye yükseldi. 1980 yılında, toplam nüfus içerisinde kentlerde aralarında bulunduğu orta-gelirli ülkelerde yüzde 21, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu orta-gelirli ülkelerde yüzde 51, sanayileşmiş ülkelerde yüzde 77, petrol dışsatımı yapan ülkelerde yüzde 58, ekonomisi merkezi bir plana bağlı ülkelerde yüzde 36 idi. Bu oranlar da dikkate alındığında, Türkiye'nin "kentleşme" yolunda oldukça ilerlemiş bir ülke olduğu yargısına varılıyor.
Türkiye kentleşiyor. Ama, kentlerde yaşayanların toplam nüfus içindeki payının artması, kentsel nüfus büyüme hızının yüksekliği, bir ülkenin gerçek anlamda "kentleşmiş" sayılması için yeterli değil. Çünkü, kentleşme, kimi başka koşulların da doğmuş olmasını gerektiriyor.
Gerçek anlamda kentleşmiş bir ülkenin ekonomisi, yalnızca tarıma dayalı bir yapı göstermiyor. Tarım-dışı etkinliklerin ağırlığı artıyor, tarımın önüne geçiyor. Oysa, gene, Dünya Bankasının raporuna göre, 1976 yılında, Türkiye'de katma değer dağılımında tarım kesiminin payı yüzde 55, dokuma payı ise yüzde 22. Makina ve ulaşım donanımı ile kimya kesimleri için herhangi bir değer verilmiyor. (Önsöz'den)