#smrgKİTABEVİ Kentte Sinema Sinemada Kent -
"Sinema geldi ve zindandan oluşma bu dünyayı saniyenin onda biri uzunluğundaki zaman parçacıklarının dinamitiyle paramparça etti; şimdi bu dünyanın geniş bir alana dağılmış yıkıntıları arasında serüvenli yolculuklara çıkmaktayız" diyen Walter Benjamin, sosyolojik ve felsefi çalışmalarında film görüntülerinden yararlanan Siegfried Kracauer, Berlin Alexander Meydanı romanını "sinematografik kurgu"ya meyilli bir formla yazan ve Berlinliler'in günlük yaşamında sinemanın ekmek kadar gerekli bir şey olduğunu hemen sezen Alfred Döblin, şiir ve senaryoları ile "Bolşevik sinema"ya eşlik eden Mayakovski, Paris gecelerinin sarhoş edici ışıkları ve sinemaları için "özel dergi" çıkaran şair Guillaume Apollinaire vs. modernliğin hem mekanizması hem "kahraman"ı olan kent ile sinema arasında bir ilişki kurmanın gerekli olduğuna inanmış, bilinen ya da akla ilk gelen isimlerdir.
Proust, Beckett, Musil ve Kafka'nın edebiyatının, Schönberg ve Mahler'in bestelerinin, Picasso, Dali, Grozs'un tablolarının modern hayatı temsil edişi gibi, Vertov, Eisenstein, R. Clair, F. Lang, O. Welles, Antonioni, Bergman, Bunuel, Yusuf Şahin, Lütfü Akad, Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz'un filmleri de modern hayatın sıkıntılarını temsil etmiştir. Ayrıca, nasıl ki modernliğin eleştirisine yönelen düşünürler ve sanatçılar sinemayla bir bağ kurmuşsa, yukarıda adı geçen yönetmenlerin pek çok filmi de, modernliğin sosyolojik, psikolojik, felsefi eleştiri anlayışlarına referans olmuştur.
"Sinema geldi ve zindandan oluşma bu dünyayı saniyenin onda biri uzunluğundaki zaman parçacıklarının dinamitiyle paramparça etti; şimdi bu dünyanın geniş bir alana dağılmış yıkıntıları arasında serüvenli yolculuklara çıkmaktayız" diyen Walter Benjamin, sosyolojik ve felsefi çalışmalarında film görüntülerinden yararlanan Siegfried Kracauer, Berlin Alexander Meydanı romanını "sinematografik kurgu"ya meyilli bir formla yazan ve Berlinliler'in günlük yaşamında sinemanın ekmek kadar gerekli bir şey olduğunu hemen sezen Alfred Döblin, şiir ve senaryoları ile "Bolşevik sinema"ya eşlik eden Mayakovski, Paris gecelerinin sarhoş edici ışıkları ve sinemaları için "özel dergi" çıkaran şair Guillaume Apollinaire vs. modernliğin hem mekanizması hem "kahraman"ı olan kent ile sinema arasında bir ilişki kurmanın gerekli olduğuna inanmış, bilinen ya da akla ilk gelen isimlerdir.
Proust, Beckett, Musil ve Kafka'nın edebiyatının, Schönberg ve Mahler'in bestelerinin, Picasso, Dali, Grozs'un tablolarının modern hayatı temsil edişi gibi, Vertov, Eisenstein, R. Clair, F. Lang, O. Welles, Antonioni, Bergman, Bunuel, Yusuf Şahin, Lütfü Akad, Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz'un filmleri de modern hayatın sıkıntılarını temsil etmiştir. Ayrıca, nasıl ki modernliğin eleştirisine yönelen düşünürler ve sanatçılar sinemayla bir bağ kurmuşsa, yukarıda adı geçen yönetmenlerin pek çok filmi de, modernliğin sosyolojik, psikolojik, felsefi eleştiri anlayışlarına referans olmuştur.