Edebiyatta gerçekçilik akımının öncüsü Balzac, Kibar Fahişeler'de içinde yaşadığı dönemin Paris'inde yüksek sosyeteye mensup insanları, bu ayrıcalıklı kesime katılmak için umutsuzca çırpınan yoksul gençleri anlatır. Onun kibar fahişeleri, hem muhteşem ve ışıltılı, hem de sefil ve korku dolu bir hayatın içinde var olmaya, yükselmeye çalışırlar. Paris'in en yoksul ve en güzel kızları hayata hep umutla bakarlar, mutlu ve zengin olma arzusuyla yanıp tutuşurlar. Fakat yüksek sosyetenin kıyısında ya da içinde yer almak ne yazık ki zengin ve soylu beylerin metresi olmayı gerektirir. Fakat sosyetenin içinde bir kibar fahişe olmak, aşık olmaya, sevilmeye engel değildir. Güvenli bir hayat da değildir, 18. yüzyıl Paris'inin bütün tehlikelerine, entrikalarına açıktır. Paris yüksek sosyetesinin şatafatlı salonlarında, bataklıkta açan bir zambak kadar güzel Esther gibi genç kadınlar, ona delicesine âşık olan Lucien gibi genç erkekler, toplumsal kaderin kendilerine çizdiği yolda soluk soluğa koşarlar.
Balzac'ın İnsanlık Komedyası'nın çeşitli bölümlerinde beliren haydut Vautrin gibi karakterler ise hep karanlıkların ve karmaşık entrikaların içinde romanın ana kahramanlarıyla ilişkilenirler.
Balzac, bütün romanlarında olduğu gibi, Kibar Fahişeler'de de 18. yüzyılın toplum yapısını derinlemesine inceler; kendi sözleriyle, “dünyayı düşüncelerine sararak yoğurur ve içine sızdığı hayat”ı bütün yönleriyle algılar.