Birinci yazıda, "Bireysel Başvuru" kurumu çerçevesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi sorgulanmakta, "Bireysel Başvuru"nun alt-sömürge Kürdistan'daki değeri tartışılmaktadır.
Milletler Cemiyeti, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumların kuruluş aşamasında, Ortadoğu'da Kürtlerin durumu, Kürdistan'ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması, Kürtlerin ulusal ve demokratik istemleri hiç dikkate alınmamıştır. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa Konseyi kurulurken, Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi hazırlanırken durum yine böyledir. Avrupa hem Kürdistan'ın bölünmesine, parçalanmasına, paylaşılmasına aktif bir şekilde katılmış, bunun için Orta Doğu'daki yerli sömürgeci güçlerle işbirliği yapmış, hem de Kürtlerin bu yoldaki ulusal ve demokratik istemlerini görmezden, bilmezden, duymazdan gelmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bu çerçevede oluşturulan bireysel başvuru kurumu, insan hakları ihlallerini önlemek amacıyla oluşturulan mekanizmaları içerir. İnsan hakları ihlalleri, devletin suçlu saydığı insanlara karşı muamelesi sırasında meydana gelen olaylardır. Türkiye'nin Kürdistan'da gerçekleştirdiği operasyonları ise, değil suçluya karşı muamele, düşmana karşı muamele kavramı çerçevesinde bile açıklamak mümkün değildir. Türkiye, sömürge Kürdistan'da zamana yayılmış bir soykırım gerçekleştirmektedir. Türkiye, Ermeni soykırımını ısrarla inkâr ettiği günde bile Kürtlere karşı zamana yayılmış bir soykırım yapmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bu süreçteki en büyük destekçileri ise Avrupa Konseyi'ni kuran, insan haklarını koruma, güçlendirme ve yaygınlaştırma amacında olduklarını söyleyen Avrupa devletleridir.
İkinci yazı, "Alt-Sömürge Kürdistan'da Evrensel Değerlerin Çöküşü" başlığını taşımaktadır. Bu, 21-23 Eylül 1994 tarihleri arasında Oslo'da düzenlenen "Norveç Uluslararası İfade özgürlüğü Sempozyumu"na gönderilen bir bildiridir.
Birinci yazıda, "Bireysel Başvuru" kurumu çerçevesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi sorgulanmakta, "Bireysel Başvuru"nun alt-sömürge Kürdistan'daki değeri tartışılmaktadır.
Milletler Cemiyeti, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumların kuruluş aşamasında, Ortadoğu'da Kürtlerin durumu, Kürdistan'ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması, Kürtlerin ulusal ve demokratik istemleri hiç dikkate alınmamıştır. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa Konseyi kurulurken, Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi hazırlanırken durum yine böyledir. Avrupa hem Kürdistan'ın bölünmesine, parçalanmasına, paylaşılmasına aktif bir şekilde katılmış, bunun için Orta Doğu'daki yerli sömürgeci güçlerle işbirliği yapmış, hem de Kürtlerin bu yoldaki ulusal ve demokratik istemlerini görmezden, bilmezden, duymazdan gelmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bu çerçevede oluşturulan bireysel başvuru kurumu, insan hakları ihlallerini önlemek amacıyla oluşturulan mekanizmaları içerir. İnsan hakları ihlalleri, devletin suçlu saydığı insanlara karşı muamelesi sırasında meydana gelen olaylardır. Türkiye'nin Kürdistan'da gerçekleştirdiği operasyonları ise, değil suçluya karşı muamele, düşmana karşı muamele kavramı çerçevesinde bile açıklamak mümkün değildir. Türkiye, sömürge Kürdistan'da zamana yayılmış bir soykırım gerçekleştirmektedir. Türkiye, Ermeni soykırımını ısrarla inkâr ettiği günde bile Kürtlere karşı zamana yayılmış bir soykırım yapmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bu süreçteki en büyük destekçileri ise Avrupa Konseyi'ni kuran, insan haklarını koruma, güçlendirme ve yaygınlaştırma amacında olduklarını söyleyen Avrupa devletleridir.
İkinci yazı, "Alt-Sömürge Kürdistan'da Evrensel Değerlerin Çöküşü" başlığını taşımaktadır. Bu, 21-23 Eylül 1994 tarihleri arasında Oslo'da düzenlenen "Norveç Uluslararası İfade özgürlüğü Sempozyumu"na gönderilen bir bildiridir.