#smrgKİTABEVİ Kurmaca ve Gerçeklik: Öykü ve Roman Eleştirileri -

Stok Kodu:
1199172144
Boyut:
14x21
Sayfa Sayısı:
260 s.
Basım Yeri:
Ankara
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2014
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
0,00
1199172144
558264
Kurmaca ve Gerçeklik: Öykü ve Roman Eleştirileri -
Kurmaca ve Gerçeklik: Öykü ve Roman Eleştirileri - #smrgKİTABEVİ
0.00
Kurmaca metinleri okumayı ve onlar için yazmayı bir tür diyalog olarak görüyorum; hayata bakıp yazan yazar ile kitabı okuyanın/eleştirenin buluşup zenginleştirdiği bir diyalog, ayrı bir gerçeklik. Öykülerinden ve romanlarından söz ettiğim yazarların sesi olmak ya da yazdıklarının fotoğrafını çekmek gibi bir kaygım olmadı. Yazısını yokluğumuzda var eden yazarınkine benzer biçimde, yokluğunda onun adına ve onunla konuşabilmeyi uygun gördüm kendim için. Bu tutumunda kurmaca metinlerin ve özellikle de romanın "bir şey" söylenmiş olduğu/olması gerektiği varsayımımla roman eğitiminden geçmeyi önemsememin payı açıktır. Biçimsel bir kaygıyla bakıldığında yazdıklarımın eleştiri sayılıp sayılamayacağını kestiremiyorum. Fakat her içeriğe tastamam denk gek bir biçim belirlemenin güçlüğünü, belki imkânsızlığını, karşılık söylenenin/içeriğin uygun yeni biçimlerle kendine bulacağını düşünüyorum.

Yeni bir kitabıyla okur karşısına çıkan ve aslen Trabzon Araklı'lı olan Hasan Öztürk, kurmaca metinlere yönelik eleştirel okumalarını sürdürüyor. Çeyrek yüzyılı aşan yazı yolculuğunu Yeni Forum, Türk Edebiyatı, Türkiye Günlüğü, Polemik, Liberal Düşünce, Dergâh, Mavi Yeşil ve Gelenekten Geleceğe dergilerinde sürdüren Hasan Öztürk'ün “Orient” yayınlarından çıkan “Kurmaca ve Gerçeklik” kitabından önce Kitabın Dilinden Anlamak (1998), Yazının İzi (2010) ve Aynadaki Rüya (2013) adlı kitapları yayımlanmıştı.

Öykü ve roman eleştirisi yazılarından oluşan “Kurmaca ve Gerçeklik”, pek çok yan okumanın ürünü bir çalışma. “Kurmaca ve Gerçeklik”, edebiyatın içinde var olduğu toplumsal ortama bakışı kadar edebiyatın kendi iç sorunlarına yönelmeyi deneyen metinlerin seçimiyle dikkat çekiyor öncelikle. Özgürlük sorunu olarak sanatın otorite karşısındaki duruşuna, Türkiye'nin siyaset medya ilişkilerine ve savaş çığırtkanlıklarının kulaklarımızı tırmaladığı bugünkü dünyaya bakıldığında “Kurmaca ve Gerçeklik” kitabında sözü edilen edebiyat metinlerinin, yaşamın gerçekleriyle bir biçimde örtüştüğünü görmek mümkün. Theodor Adorno, her ne kadar, sanata başka bir işlev yüklemenin gereksizliğine dair, “Sanatın toplumsal işlevi, işlevsizliktir” diyorsa da yazarın estetik kaygıyla ördüğü kurmaca metin, siyasal olanı da imliyor bir bakıma. Bu, edebiyatın siyasallaşması ya da ideolojik bir mesajı iletmesi değil elbette. Bu bakından kitabın; Yaşasın Demokrasi (H. Taner), Kalem ve Kılıç (R.M. Rilke), Yapıt (T. Yücel), Hamit İçin Bir Yazı (M.Ş. Esendal), Aylak Adam (Y.Atılgan), Kayıp Söz (O. Baydar), Sonuncu (T. Yücel), Vergilius'un Ölümü (H.Broch) ve Malina (I.Bachmann) eleştirileri, edebiyat-toplum ilişkileri bağlamında yeni bir anlam kazanıyor. “Kurmaca ve Gerçeklik” kitabının, mütevazı ölçekli bir cumhuriyet panoraması çizen Yeşil Gece, Serbest İnsanlar Ülkesinde, Sümer Kızı, Ayaşlı ile Kiracıları, Ankara ve Yağmur Beklerken roman incelemelerinin bize gösterdiği, kurmaca metinlerin, yaşamın gerçeğini bir biçimde yansıtmış olduklarıdır. Cumhuriyet ideolojisinin “milli tarih tezi” eksenindeki Sümer Kızı (İ.F.Sertelli) romanıyla cumhuriyet rejimine alternatif liberal bir ütopya sayılabilecek Serbest İnsanlar Ülkesinde (A.Ağaoğlu), bugüne dek bu gözle okunmamışlardı denilebilir.

Birikimlerimiz ve okuma biçimlerimiz, çevreyle aramıza gerilen perdeyi şöyle bir aralayan kurmaca metinlerin anlam katmanlarına yönelişte önemli bir belirleyici; kitabın “sunuş” yazısı bu noktayı vurguluyor bir bakıma: “Kurmaca metinleri, onlar için yazmak gerekçesiyle okurken Cioran'ın, ‘Yaratmak, acılarını devretmektir; ötekilerin de acılarına gömülmesini ve bunu üstlenmesini, bundan etkilenmesini ve onları tekrar yaşamasını istemektir' belirlemesine yakınlaştığımı hissettim. Yaratıcı yazar, “yazdım” dedikten sonra nöbeti biz okurlara devretmiş olmanın keyfini çıkarıyor açıkçası. Kırk yıl boyunca kendine bakıp da yazan Montaigne ayarı bakılacak bir iç derinlik eksikliği nedeniyle olmalı dışa, başka içlerin yansımalarına baktım ben de. Edebiyata ve özellikle de romana, Milan Kundera'nın deyişiyle ‘insan yaşamının bilinmeyen bir yanını' gösteren bir ayna olarak bakmayı yeğledim açıkçası.”

Yinelemekte yarar var: “Gerçekten orijinal bir sanat eseri her zaman için bir saldırıdır; duyarlılığımızı değiştirmek, vizyonumuzu dönüştürmek amacıyla alışkanlıklarımıza şiddet uygular.” Edebiyat metinlerini, öyküyü ve romanı, “eğlenmek” amacıyla okumayanlara…

Kurmaca metinleri okumayı ve onlar için yazmayı bir tür diyalog olarak görüyorum; hayata bakıp yazan yazar ile kitabı okuyanın/eleştirenin buluşup zenginleştirdiği bir diyalog, ayrı bir gerçeklik. Öykülerinden ve romanlarından söz ettiğim yazarların sesi olmak ya da yazdıklarının fotoğrafını çekmek gibi bir kaygım olmadı. Yazısını yokluğumuzda var eden yazarınkine benzer biçimde, yokluğunda onun adına ve onunla konuşabilmeyi uygun gördüm kendim için. Bu tutumunda kurmaca metinlerin ve özellikle de romanın "bir şey" söylenmiş olduğu/olması gerektiği varsayımımla roman eğitiminden geçmeyi önemsememin payı açıktır. Biçimsel bir kaygıyla bakıldığında yazdıklarımın eleştiri sayılıp sayılamayacağını kestiremiyorum. Fakat her içeriğe tastamam denk gek bir biçim belirlemenin güçlüğünü, belki imkânsızlığını, karşılık söylenenin/içeriğin uygun yeni biçimlerle kendine bulacağını düşünüyorum.

Yeni bir kitabıyla okur karşısına çıkan ve aslen Trabzon Araklı'lı olan Hasan Öztürk, kurmaca metinlere yönelik eleştirel okumalarını sürdürüyor. Çeyrek yüzyılı aşan yazı yolculuğunu Yeni Forum, Türk Edebiyatı, Türkiye Günlüğü, Polemik, Liberal Düşünce, Dergâh, Mavi Yeşil ve Gelenekten Geleceğe dergilerinde sürdüren Hasan Öztürk'ün “Orient” yayınlarından çıkan “Kurmaca ve Gerçeklik” kitabından önce Kitabın Dilinden Anlamak (1998), Yazının İzi (2010) ve Aynadaki Rüya (2013) adlı kitapları yayımlanmıştı.

Öykü ve roman eleştirisi yazılarından oluşan “Kurmaca ve Gerçeklik”, pek çok yan okumanın ürünü bir çalışma. “Kurmaca ve Gerçeklik”, edebiyatın içinde var olduğu toplumsal ortama bakışı kadar edebiyatın kendi iç sorunlarına yönelmeyi deneyen metinlerin seçimiyle dikkat çekiyor öncelikle. Özgürlük sorunu olarak sanatın otorite karşısındaki duruşuna, Türkiye'nin siyaset medya ilişkilerine ve savaş çığırtkanlıklarının kulaklarımızı tırmaladığı bugünkü dünyaya bakıldığında “Kurmaca ve Gerçeklik” kitabında sözü edilen edebiyat metinlerinin, yaşamın gerçekleriyle bir biçimde örtüştüğünü görmek mümkün. Theodor Adorno, her ne kadar, sanata başka bir işlev yüklemenin gereksizliğine dair, “Sanatın toplumsal işlevi, işlevsizliktir” diyorsa da yazarın estetik kaygıyla ördüğü kurmaca metin, siyasal olanı da imliyor bir bakıma. Bu, edebiyatın siyasallaşması ya da ideolojik bir mesajı iletmesi değil elbette. Bu bakından kitabın; Yaşasın Demokrasi (H. Taner), Kalem ve Kılıç (R.M. Rilke), Yapıt (T. Yücel), Hamit İçin Bir Yazı (M.Ş. Esendal), Aylak Adam (Y.Atılgan), Kayıp Söz (O. Baydar), Sonuncu (T. Yücel), Vergilius'un Ölümü (H.Broch) ve Malina (I.Bachmann) eleştirileri, edebiyat-toplum ilişkileri bağlamında yeni bir anlam kazanıyor. “Kurmaca ve Gerçeklik” kitabının, mütevazı ölçekli bir cumhuriyet panoraması çizen Yeşil Gece, Serbest İnsanlar Ülkesinde, Sümer Kızı, Ayaşlı ile Kiracıları, Ankara ve Yağmur Beklerken roman incelemelerinin bize gösterdiği, kurmaca metinlerin, yaşamın gerçeğini bir biçimde yansıtmış olduklarıdır. Cumhuriyet ideolojisinin “milli tarih tezi” eksenindeki Sümer Kızı (İ.F.Sertelli) romanıyla cumhuriyet rejimine alternatif liberal bir ütopya sayılabilecek Serbest İnsanlar Ülkesinde (A.Ağaoğlu), bugüne dek bu gözle okunmamışlardı denilebilir.

Birikimlerimiz ve okuma biçimlerimiz, çevreyle aramıza gerilen perdeyi şöyle bir aralayan kurmaca metinlerin anlam katmanlarına yönelişte önemli bir belirleyici; kitabın “sunuş” yazısı bu noktayı vurguluyor bir bakıma: “Kurmaca metinleri, onlar için yazmak gerekçesiyle okurken Cioran'ın, ‘Yaratmak, acılarını devretmektir; ötekilerin de acılarına gömülmesini ve bunu üstlenmesini, bundan etkilenmesini ve onları tekrar yaşamasını istemektir' belirlemesine yakınlaştığımı hissettim. Yaratıcı yazar, “yazdım” dedikten sonra nöbeti biz okurlara devretmiş olmanın keyfini çıkarıyor açıkçası. Kırk yıl boyunca kendine bakıp da yazan Montaigne ayarı bakılacak bir iç derinlik eksikliği nedeniyle olmalı dışa, başka içlerin yansımalarına baktım ben de. Edebiyata ve özellikle de romana, Milan Kundera'nın deyişiyle ‘insan yaşamının bilinmeyen bir yanını' gösteren bir ayna olarak bakmayı yeğledim açıkçası.”

Yinelemekte yarar var: “Gerçekten orijinal bir sanat eseri her zaman için bir saldırıdır; duyarlılığımızı değiştirmek, vizyonumuzu dönüştürmek amacıyla alışkanlıklarımıza şiddet uygular.” Edebiyat metinlerini, öyküyü ve romanı, “eğlenmek” amacıyla okumayanlara…

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat