Türkiye, kuruluş sürecinin kendine özgü koşullarının ve kurucu kadrolarının da etkisiyle, resmi tarih belki de en sorunlu ülkedir. Evet, her ülkenin bir ‘resmi tarihi' vardır ve her ülke bu tarihi yaparken gerçekleri kendine göre eğer, büker, çarpıtır, farklı gösterir. Aynı şey bizim tarihimizde de olmuş ama doğrusu biraz fazla ileri gidilmiştir! Özellikle kuruluş süreci ve kurucu söz konusu olduğunda neredeyse denebilir ki, bu dönemin resmi tarihi olarak yazılmış olanlarda, Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktığı ve Türk ordularının 9 Eylül 1922'de İzmir'e girdiği doğrudur da geri kalan hemen her şey bu resmi tarihin şöyle ya da böyle kurbanı olmuştur!
Dünyanın büyük devletler tarafından kanlı bir kavgayla paylaşımı sırasında tasfiye olan çokuluslu bir imparatorluktan bir ulus-devlete geçişe önderlik edenler, kaçınılmaz olarak atalarının, Yani Yeni Osmanlıların, Jön Türklerin, İttihatçıların izlerinden gitmişlerdir.
Birinci Dünya Savaşı için 1923'te bitmiş ve “kendilerini kurtarmak için devleti kurtarmak zorunda olanlar” atalarının yapmadığını yapmışlar, hem devleti, hem de kendilerini “kurtarmışlardır.” Ancak anlatılan hikaye çok farklı olmuştur ki, yapılan işin bir gereği, bir parçasıdır!
Bu kitap hikayeyi yeniden ve başka türlü anlatmayı deniyor... (Arka kapaktan)
Türkiye, kuruluş sürecinin kendine özgü koşullarının ve kurucu kadrolarının da etkisiyle, resmi tarih belki de en sorunlu ülkedir. Evet, her ülkenin bir ‘resmi tarihi' vardır ve her ülke bu tarihi yaparken gerçekleri kendine göre eğer, büker, çarpıtır, farklı gösterir. Aynı şey bizim tarihimizde de olmuş ama doğrusu biraz fazla ileri gidilmiştir! Özellikle kuruluş süreci ve kurucu söz konusu olduğunda neredeyse denebilir ki, bu dönemin resmi tarihi olarak yazılmış olanlarda, Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktığı ve Türk ordularının 9 Eylül 1922'de İzmir'e girdiği doğrudur da geri kalan hemen her şey bu resmi tarihin şöyle ya da böyle kurbanı olmuştur!
Dünyanın büyük devletler tarafından kanlı bir kavgayla paylaşımı sırasında tasfiye olan çokuluslu bir imparatorluktan bir ulus-devlete geçişe önderlik edenler, kaçınılmaz olarak atalarının, Yani Yeni Osmanlıların, Jön Türklerin, İttihatçıların izlerinden gitmişlerdir.
Birinci Dünya Savaşı için 1923'te bitmiş ve “kendilerini kurtarmak için devleti kurtarmak zorunda olanlar” atalarının yapmadığını yapmışlar, hem devleti, hem de kendilerini “kurtarmışlardır.” Ancak anlatılan hikaye çok farklı olmuştur ki, yapılan işin bir gereği, bir parçasıdır!
Bu kitap hikayeyi yeniden ve başka türlü anlatmayı deniyor... (Arka kapaktan)