#smrgSAHAF Kutsal İnsan : Egemen İktidar ve Çıplak Hayat - 2001
Michel Foucault'nun biyolojik modernliğin eşiği olarak adlandırdığı ve insanın biyolojik varoluşunun taşıdığı tüm güçlerle birlikte doğrudan doğruya siyasetin nesnesi haline gelmesi olarak tanımladığı biyosiyaset kavramını çıkış noktası olarak alan Agamben, Foucault'nun tersine biyosiyasetin sadece modernliğe özgü olmadığını, farklı biçimlerde de olsa Aristoteles'ten Roma Hukuku'na İnsan Hakları Beyannamesi'nden Carl Schmitt'e, Auschwitz'den günümüz toplama kamplarına kadar siyasi düşünce ve pratikleri boydan boya katettiğini gösteriyor. İnsanın biyolojik varoluşunu 'çıplak hayat' olarak kavramsallaştıran Agamben'e göre bütün bu süreçte söz konusu olan, yaşamın siyasi düzenin içine dahil edilmesi, aslında egemen iktidarın kendisini de kuran kökensel bir edimle iktidarın çıplak hayat üzerinde egemenlik kurmasıdır. Oysa hayatın siyasi düzene dahil edilmesi paradoksal bir biçimde ancak belirli anlamlarda dışlanmasıyla gerçekleşir. Bu paradoksal durumu tarihsel olarak en iyi ifade eden figürüdür. Öldürülebilen, ama kurban edilemeyen bir kategori olarak kutsal insanın taşıdığı yaşam aynı zamanda egemenliğin alanını da belirler. Kendi çıplak hayatını kendi seçtiği bir biçimde siyasetin nesnesi haline getiren, ama bunu yaparken de "kutsal" olan hayatından vazgeçmeyi göze alan insanları 'hayata döndürmek' üzere öldürülen iktidar uygulamaları bu analizler ışığında daha anlaşılır hale geliyor.
Kutsal İnsan, siyaset felsefesindeki yerleşik düşünme kalıpları ve tanımlardan vazgeçerek okunmayı gerektiren ve Debord'un Gösteri Toplumu'ndan Negri ve Hardt'ın İmparatorluk'una giden özel çizgiye ait bir kitap.
Marx, radikal kişinin köklere gitmesini bilen kişi olduğunu söylüyordu. Giorgio Agamben'in Kutsal İnsan'ı Eski Roma hukukundan modern devletin toplama kamplarına, Batı'nın yasal düzeniyle iktidar düzeninin köklerine gittiği için radikal bir kitap. (...) Aslında, Agamben yasal olmayan, hatta yasaya karşı ve hiç kuşkusuz anarşist yönler ve tarihsel olmaktan çok ontolojik nitelikli çıkış noktaları içeren alternatif bir politika arayışı içinde. Gene de, yararsız ya da şişirilmiş birçok kitabın yanında, bu sağlam ve tutarlı deneme devletin doğası üzerine bir tartışmayı yeniden başlatabilir. - Romano Luperini-
Çevremizde gördüklerimize inanmamız mı gerek? Kan ve ırza geçme, yoksulluk ve etnik temizlik, kayırma ve dışlama görüntülerine? Yanıt evet ise, belli bir iktdarsızlık duygusu üzerimize çöküyorsa, o zaman iktidarı ve onu yeniden tanımlamayı düşünme vakti geçmemiş demektir. Giorgio Agamben de, son derece iyi savlarla, son kitabı Kutsal İnsan'da bunu yapmış. - Antonio Gnoli-
Michel Foucault'nun biyolojik modernliğin eşiği olarak adlandırdığı ve insanın biyolojik varoluşunun taşıdığı tüm güçlerle birlikte doğrudan doğruya siyasetin nesnesi haline gelmesi olarak tanımladığı biyosiyaset kavramını çıkış noktası olarak alan Agamben, Foucault'nun tersine biyosiyasetin sadece modernliğe özgü olmadığını, farklı biçimlerde de olsa Aristoteles'ten Roma Hukuku'na İnsan Hakları Beyannamesi'nden Carl Schmitt'e, Auschwitz'den günümüz toplama kamplarına kadar siyasi düşünce ve pratikleri boydan boya katettiğini gösteriyor. İnsanın biyolojik varoluşunu 'çıplak hayat' olarak kavramsallaştıran Agamben'e göre bütün bu süreçte söz konusu olan, yaşamın siyasi düzenin içine dahil edilmesi, aslında egemen iktidarın kendisini de kuran kökensel bir edimle iktidarın çıplak hayat üzerinde egemenlik kurmasıdır. Oysa hayatın siyasi düzene dahil edilmesi paradoksal bir biçimde ancak belirli anlamlarda dışlanmasıyla gerçekleşir. Bu paradoksal durumu tarihsel olarak en iyi ifade eden figürüdür. Öldürülebilen, ama kurban edilemeyen bir kategori olarak kutsal insanın taşıdığı yaşam aynı zamanda egemenliğin alanını da belirler. Kendi çıplak hayatını kendi seçtiği bir biçimde siyasetin nesnesi haline getiren, ama bunu yaparken de "kutsal" olan hayatından vazgeçmeyi göze alan insanları 'hayata döndürmek' üzere öldürülen iktidar uygulamaları bu analizler ışığında daha anlaşılır hale geliyor.
Kutsal İnsan, siyaset felsefesindeki yerleşik düşünme kalıpları ve tanımlardan vazgeçerek okunmayı gerektiren ve Debord'un Gösteri Toplumu'ndan Negri ve Hardt'ın İmparatorluk'una giden özel çizgiye ait bir kitap.
Marx, radikal kişinin köklere gitmesini bilen kişi olduğunu söylüyordu. Giorgio Agamben'in Kutsal İnsan'ı Eski Roma hukukundan modern devletin toplama kamplarına, Batı'nın yasal düzeniyle iktidar düzeninin köklerine gittiği için radikal bir kitap. (...) Aslında, Agamben yasal olmayan, hatta yasaya karşı ve hiç kuşkusuz anarşist yönler ve tarihsel olmaktan çok ontolojik nitelikli çıkış noktaları içeren alternatif bir politika arayışı içinde. Gene de, yararsız ya da şişirilmiş birçok kitabın yanında, bu sağlam ve tutarlı deneme devletin doğası üzerine bir tartışmayı yeniden başlatabilir. - Romano Luperini-
Çevremizde gördüklerimize inanmamız mı gerek? Kan ve ırza geçme, yoksulluk ve etnik temizlik, kayırma ve dışlama görüntülerine? Yanıt evet ise, belli bir iktdarsızlık duygusu üzerimize çöküyorsa, o zaman iktidarı ve onu yeniden tanımlamayı düşünme vakti geçmemiş demektir. Giorgio Agamben de, son derece iyi savlarla, son kitabı Kutsal İnsan'da bunu yapmış. - Antonio Gnoli-