Freud, toplumun idealler doğrultusunda insanlara dürtülerinden ve ilkel tatmin yollarından vazgeçmesi yönünde baskı uygulamasının insanları nevrotikleştirdiği, bu kültürel taleplerin ortadan kaldırılmasıyla insanın yeniden mutluluğa kavuşacağı biçiminde bir yanlış inanca dikkat çeker. Bu yanlış inancın tehlikeli bir kültür düşmanlığına yol açtığına ve insanların ruh sağlıklarını değerlendirirken onların içinde yaşadıkları toplumun yapısına verilen önemi tehlikeli biçimde azalttığına değinir. Freud'un mirasını devralan Lacan'a göre karakter çözümlemeleri bireyin içinde bulunduğu koşulları çözümlemeye yönelik olmalıdır. Yani psikanaliz, bireyin analizinden çok bir mekân analizidir ve karakter dediğimiz şey aslında bir Öteki olarak kendisini gösteren biçimlendirici bir yapının etkisidir.
Kimlik kaçınılmaz biçimde asimilasyona uğrar, eski egonun yerine yeni ego kurulur. Kültürler de asimilasyon süreçleriyle gelişirler ya da yok olurlar. Asimilasyon süreçlerini anaerkil ve ataerkil kültürlerin birbirleriyle ilişkilerinde de görüyoruz. Bu açıdan bakıldığında, Babanın-Adı metaforunun hakiki babadan soyutlanmasının öznenin hayali bir anne evreninden kurtulabilmesini sağladığı için tüm dünyada tarih boyunca ataerkil kültürlerin anaerkil kültürleri asimile etmekte daha etkili olduklarını görebiliriz. Örneğin, Anadolu'dan gelerek Roma'yı kuran, bitişken bir dil kullanan anaerkil kültüre sahip olan Etrüskler, sanat, yazım, endüstri ve bilim açısından çok daha ileride oldukları ataerkil Latin-Grek kültürleri tarafından asimile edilmişlerdir.
Günümüzde öznenin üzerindeki anne etkisi çok artmıştır çünkü sermaye insanların yaşamına bir anne olarak geri dönmüştür. Bu nedenle çağımızın tüketim toplumlarında anne-sermayenin aynasında kurulan egolar Babanın-Adı metaforunu hakiki babadan soyutlayamamaktadırlar. Derrida'nın, zamandan ve mekândan bağımsız olarak var olan metafizik karakter özelliklerini psikanalitik çözümlemenin ana hedefi yapmak biçiminde koyduğu hedefin neden zorlaştığının yanıtı, bu toplumsal dönüşümde yatmaktadır.
Bu kitapta bireysel temelde Babanın-Adı metaforunu algılama biçiminin, anne ve babanın öznenin yaşamında aldıkları konuma göre nasıl etkilendiği ve bunun yaşamlarına nasıl yansıdığı on üç ayrı tiyatro, edebiyat ve sinema eserindeki karakterin mekân analizi bağlamında çözümlenmiştir.