#smrgKİTABEVİ Lape Hastanesi: Osmanlı Hoşgörüsünün Tanığı = A Testament To Ottoman Tolerance La Paix Hospital 1858 - 2008 -
Fransız Lape (La Paix) Hastanesi, İstanbul'un son 150 yılının tanığı olarak Şişli'de varlığını sürdürüyor. Kırım Savaşı sırasında Fransız ve Osmanlı ordusuna mensup yaralıları tedavi etmek amacıyla kurulmuştu. 150 yıl sonra Rinaldo Marmara adlı bir araştırmacı hastane hakkında titiz bir araştırma yaptı ve çalışma, Kültür A.Ş. tarafından Osmanlı Hoşgörüsünün Tanığı adıyla kitaplaştırıldı. Bugüne kadar görmediğiniz İstanbul fotoğraflarıyla süslü bu kitap bizi hastanenin ilk kurulduğu yıllara yani Kırım Savaşı dönemine götürüyor:
1854-1856 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun Ruslara karşı İngiltere, Fransa ve Sardinya Krallığı ile birlikte mücadele ettiği Kırım Savaşı, bu harbe katılan bütün ülkeleri derinden etkiledi. En çok da savaşın merkez üssü sayılan İstanbul'un çehresini değiştirdi. Savaşan ülke askerlerinin gemilerle İstanbul'a taşıdığı salgın hastalıklar kenti allak bullak etmişti. Kırım cephesinde 1200 asker hayatını kaybetti, kentteki hastanelerde ise 90 bin kişi öldü. Yaralıların tedavisi ve salgın hastalıklara karşı mücadelenin sürmesi için Sultan I. Abdülmecit, Taksim ve çevresinde Fransızların seyyar hastaneler kurmasına izin verdi. Selimiye Kışlası geçici bir dönem için hastaneye çevrildi. Dünyada hemşireliğin kurucusu sayılan Florence Nightingale, 1854'te kışlaya gelip asker ve sivillerin tedavisinde önemli bir rol üstlenmişti.
Savaş sırasında 300'den fazla gönüllü Fransız rahibesi İstanbul'a davet edilmişti. Bu rahibelerin tamamı hemşirelik eğitimi almış olduğundan Taksim civarında kurulan çadırlarda aktif görevler aldılar. Bir kısmı salgın hastalıklara kapılıp bu topraklarda hayatını kaybettiler. Hemşirelerin ve Fransız doktorlarının yaptığı hizmetten çok memnun olan Sultan Abdülmecit daha sonra Şişli'de bulunan araziyi rahibelere tahsis ederek çalışmalarını sürdürmelerini istedi. Hastanenin yapımı için de 50 bin altın bağış yaptı.
Lape'nin bir psikiyatri hastanesi olarak şekillenmesinde bir doktorla bir prensesin arkadaşlığının da büyük bir etkisi olmuştu. Sultan Abdülmecit'in 19 erkek ve 18 kız çocuğu vardı. Kızları içinde en çok Cemile Sultan'ı severdi. O dönemde İstanbul'da ünlü bir İtalyan hekim olan Luis Mongeri yaşıyordu. Dr. Mongeri, felsefe ve tıp eğitimi görmüş daha sonra da psikiyatri alanında uzmanlaşmıştı. Bir devrimci olan Mongeri Komünist Manifesto'dan çok etkilenmiş ve Avrupa'yı derinden sarsan 1848 devrimine katılmıştı. Ayaklanmanın başarısızlığa uğramasının ardından İstanbul'a gelip Osmanlı'ya sığındı. Mongeri, soluğu bir hastanede aldı ve ayrıca o dönemde küçük bir kız olan Cemile Sultan'a İtalyanca dersleri vermeye başladı.
Mongeri görevinde çok başarılı olunca Süleymaniye Bimarhanesi'ne başhekim olarak atandı. Bir yandan da Lape Hastanesi'ndeki psikiyatri servisine gidip geliyordu. Abdülmecit, Mongeri'yi huzuruna çağırıp bir psikiyatri hastanesi kurulması talimatını verdi. Başhekimliğe Mongeri getirildi ve hastane psikiyatrinin alanını genişletip hasta kabul etmeye başladı. Burası paralı bir hastaneydi ve Osmanlı bürokratları, Levantenler, gayrimüslim azınlıklar, diplomatlar tedavi görüyordu.
I. Dünya Savaşı başlayınca Osmanlı devleti karşı cephede yer alan Fransa'nın toprağı olarak gördüğü Lape Hastanesi'ne el koydu. Dr. Mazhar Osman, Lape'ye başhekim olarak atandı. Mazhar Osman, hastanenin sistemine dokunmadan çalışmaların sürmesini sağladı ve bu sağlık kurumunda görev yapan rahibe hemşirelere de sahip çıktı. Savaşın bitiminden sonra Fransızlar hastaneyi geri alınca da Mazhar Osman bu kuruluşun başhekimliğini 1951'de ölene kadar sürdürdü.
YAZAR Rinaldo Marmara, İstanbul'daki Levantenlerin ve dolayısıyla Latinlerin tarihi ve kültürü üzerine önemli araştırmalar yapan bir yazar. Bundan önce "İstanbul Latin Cemaati ve Kilisesi" ve "İstanbul Deniz Zindanı" gibi kitapları da kaleme alan Marmara, Lape Hastanesi üzerine şunları söylüyor: "Lape Hastanesi, Türk halkının milliyetleri ve dinleri farklı olsa bile, insanlara gösterdiği hoşgörünün ve konukseverliğin somut bir nişanesi. Osmanlı İmparatorluğu, farklı milletlerden cemaatlerin yan yana yaşamasına izin vererek, sınırların olmadığı bir Avrupa'ya ilk adımı atmıştır.
Fransız Lape (La Paix) Hastanesi, İstanbul'un son 150 yılının tanığı olarak Şişli'de varlığını sürdürüyor. Kırım Savaşı sırasında Fransız ve Osmanlı ordusuna mensup yaralıları tedavi etmek amacıyla kurulmuştu. 150 yıl sonra Rinaldo Marmara adlı bir araştırmacı hastane hakkında titiz bir araştırma yaptı ve çalışma, Kültür A.Ş. tarafından Osmanlı Hoşgörüsünün Tanığı adıyla kitaplaştırıldı. Bugüne kadar görmediğiniz İstanbul fotoğraflarıyla süslü bu kitap bizi hastanenin ilk kurulduğu yıllara yani Kırım Savaşı dönemine götürüyor:
1854-1856 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun Ruslara karşı İngiltere, Fransa ve Sardinya Krallığı ile birlikte mücadele ettiği Kırım Savaşı, bu harbe katılan bütün ülkeleri derinden etkiledi. En çok da savaşın merkez üssü sayılan İstanbul'un çehresini değiştirdi. Savaşan ülke askerlerinin gemilerle İstanbul'a taşıdığı salgın hastalıklar kenti allak bullak etmişti. Kırım cephesinde 1200 asker hayatını kaybetti, kentteki hastanelerde ise 90 bin kişi öldü. Yaralıların tedavisi ve salgın hastalıklara karşı mücadelenin sürmesi için Sultan I. Abdülmecit, Taksim ve çevresinde Fransızların seyyar hastaneler kurmasına izin verdi. Selimiye Kışlası geçici bir dönem için hastaneye çevrildi. Dünyada hemşireliğin kurucusu sayılan Florence Nightingale, 1854'te kışlaya gelip asker ve sivillerin tedavisinde önemli bir rol üstlenmişti.
Savaş sırasında 300'den fazla gönüllü Fransız rahibesi İstanbul'a davet edilmişti. Bu rahibelerin tamamı hemşirelik eğitimi almış olduğundan Taksim civarında kurulan çadırlarda aktif görevler aldılar. Bir kısmı salgın hastalıklara kapılıp bu topraklarda hayatını kaybettiler. Hemşirelerin ve Fransız doktorlarının yaptığı hizmetten çok memnun olan Sultan Abdülmecit daha sonra Şişli'de bulunan araziyi rahibelere tahsis ederek çalışmalarını sürdürmelerini istedi. Hastanenin yapımı için de 50 bin altın bağış yaptı.
Lape'nin bir psikiyatri hastanesi olarak şekillenmesinde bir doktorla bir prensesin arkadaşlığının da büyük bir etkisi olmuştu. Sultan Abdülmecit'in 19 erkek ve 18 kız çocuğu vardı. Kızları içinde en çok Cemile Sultan'ı severdi. O dönemde İstanbul'da ünlü bir İtalyan hekim olan Luis Mongeri yaşıyordu. Dr. Mongeri, felsefe ve tıp eğitimi görmüş daha sonra da psikiyatri alanında uzmanlaşmıştı. Bir devrimci olan Mongeri Komünist Manifesto'dan çok etkilenmiş ve Avrupa'yı derinden sarsan 1848 devrimine katılmıştı. Ayaklanmanın başarısızlığa uğramasının ardından İstanbul'a gelip Osmanlı'ya sığındı. Mongeri, soluğu bir hastanede aldı ve ayrıca o dönemde küçük bir kız olan Cemile Sultan'a İtalyanca dersleri vermeye başladı.
Mongeri görevinde çok başarılı olunca Süleymaniye Bimarhanesi'ne başhekim olarak atandı. Bir yandan da Lape Hastanesi'ndeki psikiyatri servisine gidip geliyordu. Abdülmecit, Mongeri'yi huzuruna çağırıp bir psikiyatri hastanesi kurulması talimatını verdi. Başhekimliğe Mongeri getirildi ve hastane psikiyatrinin alanını genişletip hasta kabul etmeye başladı. Burası paralı bir hastaneydi ve Osmanlı bürokratları, Levantenler, gayrimüslim azınlıklar, diplomatlar tedavi görüyordu.
I. Dünya Savaşı başlayınca Osmanlı devleti karşı cephede yer alan Fransa'nın toprağı olarak gördüğü Lape Hastanesi'ne el koydu. Dr. Mazhar Osman, Lape'ye başhekim olarak atandı. Mazhar Osman, hastanenin sistemine dokunmadan çalışmaların sürmesini sağladı ve bu sağlık kurumunda görev yapan rahibe hemşirelere de sahip çıktı. Savaşın bitiminden sonra Fransızlar hastaneyi geri alınca da Mazhar Osman bu kuruluşun başhekimliğini 1951'de ölene kadar sürdürdü.
YAZAR Rinaldo Marmara, İstanbul'daki Levantenlerin ve dolayısıyla Latinlerin tarihi ve kültürü üzerine önemli araştırmalar yapan bir yazar. Bundan önce "İstanbul Latin Cemaati ve Kilisesi" ve "İstanbul Deniz Zindanı" gibi kitapları da kaleme alan Marmara, Lape Hastanesi üzerine şunları söylüyor: "Lape Hastanesi, Türk halkının milliyetleri ve dinleri farklı olsa bile, insanlara gösterdiği hoşgörünün ve konukseverliğin somut bir nişanesi. Osmanlı İmparatorluğu, farklı milletlerden cemaatlerin yan yana yaşamasına izin vererek, sınırların olmadığı bir Avrupa'ya ilk adımı atmıştır.