Bu bir masal. Ama hepimizin yaşayabileceği bir masal. Nasıl Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin'in ölümsüz aşkları aslında sizin, bizim, hepimizin aşkıyla aynı kaynaktan fışkırıyorsa, bu masal da bize aynı ufku gösteriyor: Aşka sarılarak insan olmanın değerine. Ziyad Han, bir zalim hükümdar. Karısı Gemerbanu, tahtı tacı boş verip, oğlunun derdine düşmüş bir hükümdar karısı. Mahmud ise, baş keserek, ocak söndürerek gücüne güç, servetine servet katan babasının yerinde gözü olmayan, bir nazenin oğlan. Önce kadınsı davranışları yüzünden annesiyle babasını endişeye düşüren ve alay konusu olan, sonraysa bir papazın kızına âşık olarak, aşkın peşinde insanlık değerleriyle yüz yüze gelen bir hükümdar oğlu.
Meryem, papaz babasının kendi halinde bir kızı olarak, bütün gününü ak keçisiyle geçiren biriyken, bir gün Mahmud'u görür ve görür görmez de hayatın en doğal akışıyla onun hayatının erkeği olduğunu bilir. Göz göze gelip el ele tutuştuklarında daha aralarında tek bir kelime bile konuşmamışlardır.
Güzellik arayışı geniş tarihî hafızayla karışıp akar. Kerem ile Aslı'nın Azerbaycan varyantından mülhem bir aşk hikâyesidir. Kahramanların özellikleri, aile ve etrafları, başlarından geçen olaylar birbirine benzer. Eserin tarihî arka planını Yavuz ile Şah İsmail arasındaki mücadele teşkil eder. Gelenekler, görenekler, örfler, ananeler, bunlara eklenen insanlık durumlarıyla iç içe geçer. Modern edebiyat içerisinde yer almasına rağmen folklor ve halk edebiyatı verimleri eserin ham malzemesi olarak benimsenir. Mahmut ile Meryem "romanlaşan bir destan bir başka deyişle "destanlaşan bir romandır.
Mesafeler yazarı Elçin, on altıncı yüzyılda geçen bu halk masalıyla, aslında bize sevgiyi ve hoşgörüyü öğreten bir çağdaş mesel sunuyor. Aşkların ve insanların önündeki yapay engellere, onları savaşa sürükleyen maddi emellere kafa tutuyor.