Bizim uzaktaki hayal şehrimiz olarak yazılıyor günümüz Mardin'inin hikâyesi. Bir zamanlar sahip olduğumuz bin bir tadın ve lezzetin bakiyesi dahi onu bir çekim merkezine, turistik gezilerin olmazsa olmaz uğrağına dönüştürüyor. Oysa Mardin bundan çok daha fazlasıydı. İnsanıyla, dilleriyle, yapıları, ibadethaneleri, türlü rayihasıyla güneşin sofrasında bir bereketler diyarıydı. Yemekse, neleri yitirdiğimiz ya da elimizde dünden nelerin kaldığını keşfetmek için nice imkân sağlayan bir aracı. Çocuk yaşta ayrılmak zorunda kaldığı Mardin'in belleğinde yer etmiş kokusunu yemekler yoluyla İstanbul'a, evinin mutfağına taşıyan ve hafızasından hiç çıkmayan memleketini orada yeniden inşa eden Nadya Şener, Mardin Bereketi'nde bizi sofrasına davet ediyor.
Süryani kadınların emeğiyle pişen onlarca yemeği tarifleriyle günümüze taşıyan Şener, ilk kez çocukluğunda tattığı, aklında ve damağında yer etmiş yemekleri hikâyeleri ve etrafında örülü yaşantıyla birlikte anlatırken Mardin gözlerimizin önünde tüm nefasetiyle arzı endam ediyor. İşte orada hepimiz az biraz Mardinli oluyoruz, her birimizin memleketi de az biraz Mardin…
Halil İbrahim'in bunda bir payı var mı bilinmez ama işin sırının Nadya Şener'in elinin bereketinde olduğu muhakkak.
YAZAR 1962'de Mardin'de doğdu. Yemeğe ilgisi çocukluğundan, özellikle annesinin ve ailesindeki diğer kadınların marifetlerini defalarca izleyerek özümsediği yıllardan geliyor. Geleneksel tatlarını koruyarak günümüze uyarladığı tariflerle ve şehir hayatının getirdiği zorluklar karşısında yarattığı pratik çözümlerle Mardin sofrasını İstanbul'daki evinin mutfağında yeniden üretti. Mardin Bereketi'nin, onun için anlamı büyük ve derin olan bu lezzetleri geleceğe taşımasını ümit ediyor.