Bir anda hayatımız değişti. Değişti derken, öyle basit bir değişiklik değil. Vücut kimyamıza tesir eden bir değişiklik... Özel hayatımız, ev hayatımız, iş hayatımız... En yakınında olmayı istemediğimiz varlık ‘insan' oldu. Ne tuhaf! Ailemizden, sevdiklerimizden, yakınlarımızdan uzak durmaya çalıştık. Yeri geldi eşimizden ve çocuklarımızdan da... Hatta başarabilseydik kendimizden de uzaklaşacaktık. Hastalanan akrabalarımızı ziyarete gidemedik. Vefat eden sevdiklerimizin cenazesine katılamadık. Ne iyi gününde ne de kötü gününde yanında olabildik dostlarımızın. “Kederler paylaşıldıkça azalır, sevinçler paylaşıldıkça çoğalır” derler. Biz ne kederleri paylaşıp azaltabildik ne de sevinçleri paylaşıp çoğaltabildik. İşin ilginç tarafı ise hiçbirimiz alınmadık bu duruma... Kırılmadık, darılmadık.Gün geldi şehirler arası yolculuklarımıza kısıtlama geldi. Gün geldi sokağa çıkmamız yasaklandı. Gün geldi camiler kapandı, cumaları kılamadık, teravihlere gidemedik. Annemizi, babamız, kardeşlerimizi, çocuklarımızı bir iftar yemeğine davet edemedik. En sevdiğimize bir bardak çay ikram edemedik.
Ve daha neler neler yapamadık...Ayrıca neler neler yaptık... Bize neler öğretti KORONAVİRÜS... Pandemi dediler adına... Sürecin en akılda kalıcı görüntüsü şüphesiz maske idi. Maskeli aylar, maskeli yıllar yaşadık. Maskeli iki buçuk yılımızı okuyacaksınız bu kitapta... Tüm boyutlarıyla... Bu yazdıklarımı 11 Mart 2020 tarihinden önce yazsaydım, hiçbiriniz inanmayacaktınız. Çünkü inanılmayacaklar yaşandı.Hep o bir nefes sağlık için. “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” demiş ya Sultan Süleyman... Ne kıymetliymiş o bir nefes sıhhat... ANLADIK.