Kitapta, Türkiye'nin 1990'lı yıllardan sonra yaşadığı toplumsal ve siyasal dönüşümlere ilişkin gözlemler değerlendirilerek, çocuk temsilleri ile medyanın parçası olduğu iktidar ilişkileri çözümlenmeye çalışılmıştır. Çocuğun aile, toplum ve devlet için taşıdığı anlam, toplumsal dönüşüme paralel olarak değişime uğramıştır. Bu farklılaşma görsel medyanın hayatımıza daha yaygın ve etkin şekilde girmesiyle birlikte olmuştur. 1990'lı yıllara kadar devlet, aile ve sosyal çevrenin şekillendirdiği çocuk, artık görsel medya tarafından da şekillendirilmeye başlanmıştır. Bu şekillendirmede, medyanın çocuğu tüketici olarak keşfetmesi de etkili olmuştur. Çocuklar medyanın tüketicisi olduğu kadar, medya ürünlerinde rol almak suretiyle bu ürünlerin üretilmesine de katkıda bulunmuşlardır.
Medya, tüketici ve emekçi olarak çocuktan yararlanırken, bir yandan da çocuğun temsili üzerinden 2000'li yıllarda yaşanan toplumsal değişime büyük oranda etki etmiştir. Çocuk, medya aracılığı ile tüketim öznesi ve unsuru olduğu gibi aynı zamanda toplumsal değişmenin bir ajanı olarak medyada temsil edilmeye başlanmıştır. Siyasal alanda yapılan tartışmalarda Türkiye'nin giderek muhafazakârlaştığı iddiasına karşın çalışmada görüleceği üzere medyada bir muhafazakârlaşma emaresi görülmemektedir.
Diziler, geleneksel babayı, aile reisini öldürmüştür. Baba, anne ile birlikte evin geçimini sağlayan kişi olmakla birlikte “reis”liğini ve çocuklarını terbiye edici rolünü kaybederek arkeolojik bir dizi figürüne dönüşmüştür. Anne iş yaşamına dahil olarak terk ettiği evi çekip çevirme ve çocuğu büyütme rolünü büyükanneye devrederek ailenin devamına katkı yapmaktadır. Aile; babanın otoritesi alınmış, annenin ise babanın rolüne büründüğü şekliyle vardır dizilerde. Anne ve babanın geleneksel rollerinden arındırıldığı “yeni aile”, modern bireyin dışarıda taktığı maskesini çıkarabildiği bir özgürlük alanıdır. Aile, Kilise'nin günah çıkarma kabini görevini ifa etmektedir. Aile, rahip gibi bütün günahları affedebilmektedir.