Mektuplar, Spinoza'nın felsefi üretkenliğinin tüm evrelerine yayıldığından, okura öncelikle onun düşüncesinin ve yönteminin gelişimini sunarlar. Spinoza'nın hiçbir eseri, bu yazışmalarda sadece dostlarla değil hasımlarla da gerçekleşen fikri alışverişten bağımsız değildir. Ama mektuplarda karşımıza felsefesini daha iyi anlamamıza yardımcı olan bir filozof çıkmaz yalnızca; gündelik kaygılarla meşgul, dostlarının yolladığı gül reçeline veya yerli biraya sevinen, yeri geldiğinde mizahtan ve nadir de olsa alaydan kaçınmayan tekil ve sonlu bir varlık da çıkar. Bunu sağlayan şey, yazınsal tür olarak mektubun, son hali verilmiş eserler karşısında sahip olduğu dinamizmdir.
Yazarı çoktan aramızdan ayrılmış olsa bile onu şimdi ve burada duyumsatabilme gücüdür. Mektuplar tamamlanmış eserin gizlediğini, felsefi sorunsallaştırma ve kavramsallaştırmanın kökenindeki iletişimi açığa çıkarır. Bu nedenle, Spinoza sadece bir zamanlar yazıştığı kişilerle değil, tüm okurlarıyla da diyalog içindedir.
Benedictus de Spinoza'nın mektupları, çağının diğer bazı önemli isimlerinin bazen ciltleri bulan yazışmalarıyla karşılaştırıldığında, sayısının azlığıyla hemen dikkat çeker. Örneğin Leibniz 1100 kişiyle 15000'den fazla yazışma yapmış, Descartes'tan geriye 600'ün üzerinde mektup kalmışken, Spinoza'nın günümüze ulaşmış mektuplarının sayısı sadece 89'dur (ki bunların bir tanesinde Spinoza mektubun muhatabı değil, konusudur – Velthuysen'in Ostens'e Teolojik-Politik İnceleme (TTP) hakkında yazdığı 42. Mektup). Üstelik sonradan gün yüzüne çıkanları sayılmayıp sadece Opera Posthuma'dakiler (1677) dikkate alınırsa, Politik İnceleme için Önsöz olarak kullanılan mektup da dâhil, bu sayı 75'e düşer. Fakat Spinoza'nın kısacık ömrüne tanıklık eden bu mektuplar, felsefi üretkenliğin tüm evrelerine yayıldığından, hiç şüphesiz onun düşüncesinin ve yönteminin gelişimini okuyucuya sunacak yeğinliktedir. Henri Laux'nun ifadesiyle bize “bir düşüncenin yaşamını keşfetme” olanağı sunarlar. Dahası bu keşifte Spinoza karşımıza felsefesinin en çetrefilli kısımlarını daha iyi anlamamıza yardımcı olacak ek açıklamalar sunan ölümsüz bir filozof olarak çıktığı kadar, gündelik kaygılarla meşgul olan, seyahat eden, hastalanan, kendisine karşı yapılan haksızlıklara her zamanki ölçülülüğüyle de olsa bazen gücenen, hatta kızan, seven ve sevilen, dostlarının yolladığı gül reçeli veya yerli biradan memnuniyet duyan, yeri geldiğinde mizahtan ve nadir de olsa alaydan kaçınmayan ölümlü bir insan, onun felsefesine yaraşır bir ifadeyle söylersek, tekil ve sonlu bir varlık olarak da çıkar.