2004 yılında piyasaya çıkardığım “Öğrenciler ve Öğretmenler için NLP”adlı kitabımda “modelleme” yoluyla elde edebileceğimiz sonuçların aslında ne kadar tamamen beynimizle alakalı olduğunu bahsetmiştim. Bir yol var ve bu yolda hareket eden olarak her şey bizim elimizde. Beyne ne verirsek onu elde edeceğimizden kuşku yok. Modellemede “zihin(Nöro)” ile dil(Linguistik)” “Program”lanır ve istediğimiz sonuca ulaşılır. Tabi işin başı “inanmak”. “Hedefi olanın önünden dağlar bir yana çekilir”.
Kitabımızın asıl konusu metin çözümleme işine gelince. Metin okuma, yazının oluşturulmasıyla birlikte insanın daima baş başa kaldığı bir olgu olmuştur. Bu olgunun “anlama” ve “anlamlandırma” çerçevesine göre oluşum gösteren bir süreç olduğu-na kuşku yok. Son dönemlerde çok fazla filozof tarafından da konu haline getirilen “yorumbilim”, yani “hermeneutik” biliminin gelişim göstermesini de buna göre değerlendirebiliriz. Anlatan ve anlamak için metinle iç içe olan bir okurun ilişkisi gerçekten takdiri hak eder bir durum. “Neyi, ne kadar anlayabiliriz?” sorusu bu konunun bir felsefe dalı haline gelmesine ön ayak olmuştur. “Dil felsefesi” dediğimiz felsefe alanı, anlama ve anlamlandırma çabalarının ciddi bir boyutta ele alınmasını sağlamıştır.
Tabi biz olayın derin felsefi yanını incelemekten ziyade, okuduğumuz metin üzerinde odaklanarak, en kısa sürede en yalın ve net bir şekilde metin anlamlandırma işine yöneleceğiz. Metnin ana hatlarına dayalı olarak, edebi yanını “kesinlikle” saf dışı etmeden “metinde anlatılan nedir?”,“Yazarın bize vermek istediği temel sav ne olabilir?” Soruları bizim temel çerçevemizi oluşturacaktır. Genelde hepimiz tarafından söylenegelen “ana fikir” konusu gündemimizde ola-cak. Yazarın amacını anlamak, derdinin ne olduğunu kavramak.. Bütün istediğimiz de zaten bunlar değil mi?
Metin çözümlemede ele aldığımız ana metinler,alanım da olması sebebiyle “felsefi” metinler olacaktır. Felsefi metinler, “deneme” kurgusu çerçevesinde yazılmış metinlerdir. Romanda veya hikâyede çokça gördüğümüz “sanatsal” kaygıdan ziyade, “argümanlar” ve bu argümanlardan çıkarılan “sonuçlar”ın yer aldığı yazı biçimidir. Filozof bize derdini anlatmak istemektedir. Biricik arzusu da “düşüncelerini bize inandırmak.” Bunun için tabi ki argümanlarının sağlam olmasına dikkat etmesi gerekmektedir. İnşaatın kalitesi sağlamlığında yatar!
Diğer yandan “neden felsefi metinler?” sorusuna bir yanıt da, zoru başarmanın kolayın başarılmasına öncülük edeceğine olan inancım. Zor diye tarif edebileceğimiz felsefi metinlerin an-lamlandırılması için girişilen metin çözümleme çabası, bize diğer metinlerin çözümünde kılavuzluk edecektir. “Zor”un geliştirdiği yöntem, “kolay”da çok fazla işimize yarayacaktır. Bunun için bir yerden başlanılması gereği su götürmez bir gerçek olarak karşımızda durmakta! Zihin jimnastiğinin faydaları saymakla bitmez. Beyin denen “kas”ın gelişimi için bir şeyler yapılmalı. Bunun için de ilk başlangıç o kasın “yanması” değil midir?
2004 yılında piyasaya çıkardığım “Öğrenciler ve Öğretmenler için NLP”adlı kitabımda “modelleme” yoluyla elde edebileceğimiz sonuçların aslında ne kadar tamamen beynimizle alakalı olduğunu bahsetmiştim. Bir yol var ve bu yolda hareket eden olarak her şey bizim elimizde. Beyne ne verirsek onu elde edeceğimizden kuşku yok. Modellemede “zihin(Nöro)” ile dil(Linguistik)” “Program”lanır ve istediğimiz sonuca ulaşılır. Tabi işin başı “inanmak”. “Hedefi olanın önünden dağlar bir yana çekilir”.
Kitabımızın asıl konusu metin çözümleme işine gelince. Metin okuma, yazının oluşturulmasıyla birlikte insanın daima baş başa kaldığı bir olgu olmuştur. Bu olgunun “anlama” ve “anlamlandırma” çerçevesine göre oluşum gösteren bir süreç olduğu-na kuşku yok. Son dönemlerde çok fazla filozof tarafından da konu haline getirilen “yorumbilim”, yani “hermeneutik” biliminin gelişim göstermesini de buna göre değerlendirebiliriz. Anlatan ve anlamak için metinle iç içe olan bir okurun ilişkisi gerçekten takdiri hak eder bir durum. “Neyi, ne kadar anlayabiliriz?” sorusu bu konunun bir felsefe dalı haline gelmesine ön ayak olmuştur. “Dil felsefesi” dediğimiz felsefe alanı, anlama ve anlamlandırma çabalarının ciddi bir boyutta ele alınmasını sağlamıştır.
Tabi biz olayın derin felsefi yanını incelemekten ziyade, okuduğumuz metin üzerinde odaklanarak, en kısa sürede en yalın ve net bir şekilde metin anlamlandırma işine yöneleceğiz. Metnin ana hatlarına dayalı olarak, edebi yanını “kesinlikle” saf dışı etmeden “metinde anlatılan nedir?”,“Yazarın bize vermek istediği temel sav ne olabilir?” Soruları bizim temel çerçevemizi oluşturacaktır. Genelde hepimiz tarafından söylenegelen “ana fikir” konusu gündemimizde ola-cak. Yazarın amacını anlamak, derdinin ne olduğunu kavramak.. Bütün istediğimiz de zaten bunlar değil mi?
Metin çözümlemede ele aldığımız ana metinler,alanım da olması sebebiyle “felsefi” metinler olacaktır. Felsefi metinler, “deneme” kurgusu çerçevesinde yazılmış metinlerdir. Romanda veya hikâyede çokça gördüğümüz “sanatsal” kaygıdan ziyade, “argümanlar” ve bu argümanlardan çıkarılan “sonuçlar”ın yer aldığı yazı biçimidir. Filozof bize derdini anlatmak istemektedir. Biricik arzusu da “düşüncelerini bize inandırmak.” Bunun için tabi ki argümanlarının sağlam olmasına dikkat etmesi gerekmektedir. İnşaatın kalitesi sağlamlığında yatar!
Diğer yandan “neden felsefi metinler?” sorusuna bir yanıt da, zoru başarmanın kolayın başarılmasına öncülük edeceğine olan inancım. Zor diye tarif edebileceğimiz felsefi metinlerin an-lamlandırılması için girişilen metin çözümleme çabası, bize diğer metinlerin çözümünde kılavuzluk edecektir. “Zor”un geliştirdiği yöntem, “kolay”da çok fazla işimize yarayacaktır. Bunun için bir yerden başlanılması gereği su götürmez bir gerçek olarak karşımızda durmakta! Zihin jimnastiğinin faydaları saymakla bitmez. Beyin denen “kas”ın gelişimi için bir şeyler yapılmalı. Bunun için de ilk başlangıç o kasın “yanması” değil midir?