Ânesi anda neler gördü neler
Dedi gördüm ol Habîb'in anesi
Bir aceb nûr kim güneş pervanesi
1880'li yılların başlarında, Tanzimat ve Servet-i Fünûn edebiyatının ünlü şairleri bir araya geldikleri bir gün, söz Süleyman Çelebi'nin mevlidinden açılmış. Muasırlaşmak, İslamlaşmak Türkleşmek fikirlerinin tartışıldığı, edebiyatımızın Batı'ya açıldığı, hatta Batı'ya kapılandığı yıllar. Aralarında bir karar alıp "500 yıla yakın zamandır okunan mevlidin bazı kelimeleri artık eski ve anlaşılmaz durumdadır, üstelik o vakitten bu yana dilimiz de, edebiyatımız da değişmiştir. İşte bu yüzden mevlidi yeniden yazmalıyız!" demişler. İçlerinden bazıları kalemi ele alıp yeni tarzda manzum bir mevlid yazmaya da başlamışlar. Yazdıklarını birbirlerine okuyor, karşılaştırıyor ve uygun olan beyitleri alıp alt alta diziyorlarmış. Nihayet sıra "Bir aceb nûr kim güneş pervanesi" mısrasına gelince düşünmüşler, taşınmışlar ve içlerinden biri kalemi yere çalmış. Ağzından dökülen cümleler , aslında hepsinin birbirlerine itiraf edemedikleri kanaatleri imiş: "Bu derece muhteşem bir beyit dururken bunu yeniden yazmaya kalkışmaktır. Bırakınız yenisini yazmayı, benzerini bile kaleme almak mümkün değildir!"
Ânesi anda neler gördü neler
Dedi gördüm ol Habîb'in anesi
Bir aceb nûr kim güneş pervanesi
1880'li yılların başlarında, Tanzimat ve Servet-i Fünûn edebiyatının ünlü şairleri bir araya geldikleri bir gün, söz Süleyman Çelebi'nin mevlidinden açılmış. Muasırlaşmak, İslamlaşmak Türkleşmek fikirlerinin tartışıldığı, edebiyatımızın Batı'ya açıldığı, hatta Batı'ya kapılandığı yıllar. Aralarında bir karar alıp "500 yıla yakın zamandır okunan mevlidin bazı kelimeleri artık eski ve anlaşılmaz durumdadır, üstelik o vakitten bu yana dilimiz de, edebiyatımız da değişmiştir. İşte bu yüzden mevlidi yeniden yazmalıyız!" demişler. İçlerinden bazıları kalemi ele alıp yeni tarzda manzum bir mevlid yazmaya da başlamışlar. Yazdıklarını birbirlerine okuyor, karşılaştırıyor ve uygun olan beyitleri alıp alt alta diziyorlarmış. Nihayet sıra "Bir aceb nûr kim güneş pervanesi" mısrasına gelince düşünmüşler, taşınmışlar ve içlerinden biri kalemi yere çalmış. Ağzından dökülen cümleler , aslında hepsinin birbirlerine itiraf edemedikleri kanaatleri imiş: "Bu derece muhteşem bir beyit dururken bunu yeniden yazmaya kalkışmaktır. Bırakınız yenisini yazmayı, benzerini bile kaleme almak mümkün değildir!"