#smrgKİTABEVİ Milli Mücadele Ruhu ve Millî Güç Unsurları - 2023
Millî Mücadele Ruhu, millî ruhun İstiklal Harbi dönemindeki tezahürü olduğuna göre, onun tarihselleşmesi, millî ruhun tarihselleşmesidir. Millî Mücadele Türk tarihinin herhangi bir dönemi değildir. Bu dönem Türk milletinin tarihinde ilk kez devletsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı, istiklâl ve istikbâlini temin için topyekûn bir ölüm kalım savaşı verdiği ve Malazgirt Zaferi'nin rövanşını almak isteyen düşmanın yurttan sökülüp atıldığı mucizevî günlerdir. Yakup Kadri'nin ifadesiyle "Türk'ün ikinci Ergenekonu"dur. Millî Mücadele'de yıllardır ardı arkası kesilmeyen harplerde maddî ve manevî gücünü kaybeden, ordusu ve donanması tasfiye edilmeye başlanan Türk milletini ayağa kaldıran bu ruhtur.
Bu dönem incelenirken yapılacak yorumlarda milletin hassasiyetleri göz önünde bulundurulmalı, biz ve öteki algısı oluşturulmamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna temel teşkil eden uluslararası anlaşmaların imzalandığı kalemlerin mürekkepleri kurumadan tarih üzerinden milletin siyasî ve fikrî gettolara ayrılmasına yol açmak gaflettir. Millî Mücadele Ruhu "Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma"yı hedeflemektir. Millî Mücadele Ruhu Türkiye'nin bir daha İstiklâ Harbi yaşamamasını öngörmektedir. Üstad Mehmed Akif "Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın!" diyerek bu tespitimizi doğrulamıştır. Bunu başarmak için Millî Mücadele öncesinde yapılan hataları yapmamak gerekir. Kısaca Türk vatanı üzerinde gözü olan güçlere karşı caydırıcı bir Türkiye inşa edilmelidir. 1930'lu yıllarda izlenen millî kalkınma politikası bu amaca yönelikti. Demiryolları, temel sektörlerde sanayileşme ve havacılık gibi alanlarda başlatılan atılımlar Atatürk döneminden sonra kaderine terk edilmiştir. Son yıllarda millî sanayi, demiryolu ulaşımı ve savunma sanayii alanlarındaki gelişmeler, Millî Mücadele ruhuna uygun politikaların yansımalarıdır. Bu alanlarda gerçekleştirilen atılımları küçümsemek, bunları başaranları itibarsızlaştırmak, millî ruha ihanettir.
Millî Mücadele Ruhu millî iradeye saygılı olmayı, millî meselelerde tek vücut olmayı gerektirir. Millî Mücadele Amasya Genelgesi'nin yayınlanmasından başlayarak millî irade ekseninde gelişmiştir. TBMM açıldığı günden itibaren millî iradenin tecelligâhı olmuştur. Açık oturumlarda dışarıya birlik ve beraberlik görüntüsü verilirken gizli oturumlarda her konuda çok şiddetli tartışmalar olmuştur. Fakat bu Meclis, söz konusu vatan, millet ve devlet söz konusu olunca tek vücut haline gelmiştir. Bugün ve yarın da Türkiye iç ve dış tehditlerle karşı karşıya kalabilir. Bu tehditlerin üstesinden gelerek geleceğe emin adımlarla yürümek için demokrasiyi birlik ve bütünlüğümüzü pekiştirecek bir fırsata dönüştürmeliyiz.
Millî Mücadele Ruhu, 'tam bağımsızlık' ilkesine bağlı olmaktır. Misak-ı Millî'de belirtilen bu ilke, Türk milletinin 'her medenî millet gibi' ticarî, adlî ve malî serbestiye sahip olmasını öngörmektedir.
Millî Mücadele Ruhu, milletin istiklâl ve istikbâline kastedenlere karşı millî birlik içinde olmaktır. Bu duyguyu zayıflatacak her türlü söylem ve eylemden uzak durmaktır. Millî Mücadele'nin karşı karşıya kaldığı en önemli sorun, devlet ve toplumun ikiye bölünmesidir. Yunan ordusu Ankara'ya doğru yürürken Anadolu'nun her tarafında isyanlarla boğuşulmak zorunda kalındığı unutulmamalıdır. Mustafa Kemal Paşa kendisini Yunan ordusundan çok iç isyanların kaygılandırmış olduğunu söyleyerek, dıştan gelecek tehditlere karşı millî birliğin önemini vurgulamıştır. Böyle hallerde zor durumda kalmamak için millî birliği güçlendirecek her türlü tedbir alınmalıdır.
Millî Mücadele'de Mustafa Kemal Paşa'nın yaktığı istiklâl meşalesinin etrafında toplananlar arasında toplumun bütün kesimleri vardır: Heyet-i Temsiliye ve Birinci TBMM'de yönetici kadroda yer alanlar arasında Nakşibendî, Alevî Bektaşî ve Mevlevî şeyhleri; mektep - medrese ayırımı gözetmeksizin farklı eğitim seviyesinde bulunanlar; müftüler, profesörler, müderrisler; eşraf ve çiftçi; Kağnı Kollarında görev alan binlerce Türk kadını; Kuvâ-yı Milliye müfrezelerinin kahraman savaşçıları… Onlar Millî Mücadele Ruhunu yaşadılar. Bu ruhla bir istiklâl destanı yazdılar.
Bu destan millî varlığımızın en önemli manevî kaynaklarından biridir. Millî Mücadele Ruhu milletin istiklâl ve istikbâli uğruna gerekirse canını ve malını feda edebilmektir. Bu noktada dinî ve millî değerlerimiz son derece önemlidir. Şehitlik, gazilik ve kahramanlık gibi değerlere inanç büyük önem taşımaktadır.
Bu millet Millî Mücadele dahil on yılı aşkın bir süre kesintisiz harp etmiştir. Bu harplerde analar kocalarıyla birlikte evlatlarını da şehadete uğurlamışlardır. En güzel evlatlarını saçlarına kına yakarak göndermişlerdir; zira onlar çocuklarını Allah'a adamışlardır. Hiç kuşkusuz savaş sanatı, ölmeden düşmanını etkisiz hale getirmektir. Bunun için iyi bir taktik, eğitilmiş personel ve silah-mühimmat gerekmektedir. Bu tespitin anlamı şudur: İstiklâl ve istikbâlimiz için manevî güç kadar maddî güç de gereklidir. Maddî güçten yoksunluk, binlerce vatan evladının canına mal olmaktadır.
Bugünden bakıldığında Millî Mücadele Ruhu her bakımdan güçlü bir Türkiye'nin var olmasını gerektirir. Onun için bu ruh güncel bir anlam ve önem kazanır. Günümüzde Millî Mücadele Ruhu, ekonomik olarak güçlü, bilimde ve teknolojide gelişmiş, istikrarlı bir Türkiye için her türlü fedakârlığı yapmayı öngörmektedir. Bu milletin çocukları bugün ve yarın bu bilinçle hareket edeceklerdir.
Millî Mücadele kahramanlar ile hainlerin mücadele tarihihidir. Maalesef bir milletin yıllarca kendinden bildiği, ona her türlü yetişme, gelişme ve yükselme imkânlarını sunduğu kişilerin devlet/milletin zaafa düştüğü anlarda ihanet dehlizine düşmeleri çok acı, ama gerçektir. Platon Devlet adlı eserinde devletin muhafızlarının güvenilir ve vatana adanmış olmasını ister. Günümüzde Türkiye'de bazı aydınlara göre Millî Ruh ve Millî Mücadele Ruhu gibi kavramlar, tarihsel birer olgudurlar. Bunları araştırmak, yorumlamak ve yeniden üretmek fazla anlamlı değildir. Oysa yıllardır küresel stratejileri olan veya küresel bir güç olmak isteyen devletler "millî ruh" meselesine büyük önem vermiştir ve vermeğe devam etmektedir.
Millî Mücadele Ruhu, millî ruhun İstiklal Harbi dönemindeki tezahürü olduğuna göre, onun tarihselleşmesi, millî ruhun tarihselleşmesidir. Millî Mücadele Türk tarihinin herhangi bir dönemi değildir. Bu dönem Türk milletinin tarihinde ilk kez devletsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı, istiklâl ve istikbâlini temin için topyekûn bir ölüm kalım savaşı verdiği ve Malazgirt Zaferi'nin rövanşını almak isteyen düşmanın yurttan sökülüp atıldığı mucizevî günlerdir. Yakup Kadri'nin ifadesiyle "Türk'ün ikinci Ergenekonu"dur. Millî Mücadele'de yıllardır ardı arkası kesilmeyen harplerde maddî ve manevî gücünü kaybeden, ordusu ve donanması tasfiye edilmeye başlanan Türk milletini ayağa kaldıran bu ruhtur.
Bu dönem incelenirken yapılacak yorumlarda milletin hassasiyetleri göz önünde bulundurulmalı, biz ve öteki algısı oluşturulmamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna temel teşkil eden uluslararası anlaşmaların imzalandığı kalemlerin mürekkepleri kurumadan tarih üzerinden milletin siyasî ve fikrî gettolara ayrılmasına yol açmak gaflettir. Millî Mücadele Ruhu "Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma"yı hedeflemektir. Millî Mücadele Ruhu Türkiye'nin bir daha İstiklâ Harbi yaşamamasını öngörmektedir. Üstad Mehmed Akif "Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın!" diyerek bu tespitimizi doğrulamıştır. Bunu başarmak için Millî Mücadele öncesinde yapılan hataları yapmamak gerekir. Kısaca Türk vatanı üzerinde gözü olan güçlere karşı caydırıcı bir Türkiye inşa edilmelidir. 1930'lu yıllarda izlenen millî kalkınma politikası bu amaca yönelikti. Demiryolları, temel sektörlerde sanayileşme ve havacılık gibi alanlarda başlatılan atılımlar Atatürk döneminden sonra kaderine terk edilmiştir. Son yıllarda millî sanayi, demiryolu ulaşımı ve savunma sanayii alanlarındaki gelişmeler, Millî Mücadele ruhuna uygun politikaların yansımalarıdır. Bu alanlarda gerçekleştirilen atılımları küçümsemek, bunları başaranları itibarsızlaştırmak, millî ruha ihanettir.
Millî Mücadele Ruhu millî iradeye saygılı olmayı, millî meselelerde tek vücut olmayı gerektirir. Millî Mücadele Amasya Genelgesi'nin yayınlanmasından başlayarak millî irade ekseninde gelişmiştir. TBMM açıldığı günden itibaren millî iradenin tecelligâhı olmuştur. Açık oturumlarda dışarıya birlik ve beraberlik görüntüsü verilirken gizli oturumlarda her konuda çok şiddetli tartışmalar olmuştur. Fakat bu Meclis, söz konusu vatan, millet ve devlet söz konusu olunca tek vücut haline gelmiştir. Bugün ve yarın da Türkiye iç ve dış tehditlerle karşı karşıya kalabilir. Bu tehditlerin üstesinden gelerek geleceğe emin adımlarla yürümek için demokrasiyi birlik ve bütünlüğümüzü pekiştirecek bir fırsata dönüştürmeliyiz.
Millî Mücadele Ruhu, 'tam bağımsızlık' ilkesine bağlı olmaktır. Misak-ı Millî'de belirtilen bu ilke, Türk milletinin 'her medenî millet gibi' ticarî, adlî ve malî serbestiye sahip olmasını öngörmektedir.
Millî Mücadele Ruhu, milletin istiklâl ve istikbâline kastedenlere karşı millî birlik içinde olmaktır. Bu duyguyu zayıflatacak her türlü söylem ve eylemden uzak durmaktır. Millî Mücadele'nin karşı karşıya kaldığı en önemli sorun, devlet ve toplumun ikiye bölünmesidir. Yunan ordusu Ankara'ya doğru yürürken Anadolu'nun her tarafında isyanlarla boğuşulmak zorunda kalındığı unutulmamalıdır. Mustafa Kemal Paşa kendisini Yunan ordusundan çok iç isyanların kaygılandırmış olduğunu söyleyerek, dıştan gelecek tehditlere karşı millî birliğin önemini vurgulamıştır. Böyle hallerde zor durumda kalmamak için millî birliği güçlendirecek her türlü tedbir alınmalıdır.
Millî Mücadele'de Mustafa Kemal Paşa'nın yaktığı istiklâl meşalesinin etrafında toplananlar arasında toplumun bütün kesimleri vardır: Heyet-i Temsiliye ve Birinci TBMM'de yönetici kadroda yer alanlar arasında Nakşibendî, Alevî Bektaşî ve Mevlevî şeyhleri; mektep - medrese ayırımı gözetmeksizin farklı eğitim seviyesinde bulunanlar; müftüler, profesörler, müderrisler; eşraf ve çiftçi; Kağnı Kollarında görev alan binlerce Türk kadını; Kuvâ-yı Milliye müfrezelerinin kahraman savaşçıları… Onlar Millî Mücadele Ruhunu yaşadılar. Bu ruhla bir istiklâl destanı yazdılar.
Bu destan millî varlığımızın en önemli manevî kaynaklarından biridir. Millî Mücadele Ruhu milletin istiklâl ve istikbâli uğruna gerekirse canını ve malını feda edebilmektir. Bu noktada dinî ve millî değerlerimiz son derece önemlidir. Şehitlik, gazilik ve kahramanlık gibi değerlere inanç büyük önem taşımaktadır.
Bu millet Millî Mücadele dahil on yılı aşkın bir süre kesintisiz harp etmiştir. Bu harplerde analar kocalarıyla birlikte evlatlarını da şehadete uğurlamışlardır. En güzel evlatlarını saçlarına kına yakarak göndermişlerdir; zira onlar çocuklarını Allah'a adamışlardır. Hiç kuşkusuz savaş sanatı, ölmeden düşmanını etkisiz hale getirmektir. Bunun için iyi bir taktik, eğitilmiş personel ve silah-mühimmat gerekmektedir. Bu tespitin anlamı şudur: İstiklâl ve istikbâlimiz için manevî güç kadar maddî güç de gereklidir. Maddî güçten yoksunluk, binlerce vatan evladının canına mal olmaktadır.
Bugünden bakıldığında Millî Mücadele Ruhu her bakımdan güçlü bir Türkiye'nin var olmasını gerektirir. Onun için bu ruh güncel bir anlam ve önem kazanır. Günümüzde Millî Mücadele Ruhu, ekonomik olarak güçlü, bilimde ve teknolojide gelişmiş, istikrarlı bir Türkiye için her türlü fedakârlığı yapmayı öngörmektedir. Bu milletin çocukları bugün ve yarın bu bilinçle hareket edeceklerdir.
Millî Mücadele kahramanlar ile hainlerin mücadele tarihihidir. Maalesef bir milletin yıllarca kendinden bildiği, ona her türlü yetişme, gelişme ve yükselme imkânlarını sunduğu kişilerin devlet/milletin zaafa düştüğü anlarda ihanet dehlizine düşmeleri çok acı, ama gerçektir. Platon Devlet adlı eserinde devletin muhafızlarının güvenilir ve vatana adanmış olmasını ister. Günümüzde Türkiye'de bazı aydınlara göre Millî Ruh ve Millî Mücadele Ruhu gibi kavramlar, tarihsel birer olgudurlar. Bunları araştırmak, yorumlamak ve yeniden üretmek fazla anlamlı değildir. Oysa yıllardır küresel stratejileri olan veya küresel bir güç olmak isteyen devletler "millî ruh" meselesine büyük önem vermiştir ve vermeğe devam etmektedir.