1914-1923 yıllarını kapsayan zaman diliminde Türkiye ve dünyada yaşanan siyasi olayları, bu olayların kahramanlarını, verilen kararların doğurduğu neticeleri gün gün ele alarak herkesin okuyup anlayabileceği şekilde bir sıraya koyan Doğan, daha önceki eserlerinde olduğu gibi yine “doğru bilinen” birçok tarihi meseleyi vuzuha kavuşturuyor, gerçeğe kapı aralıyor. ‘Millî Mücadele'nin Zaman Akışı'nın daha önce yazılan tarihi kronoloji kitaplardan önemli bir farkı da; dönemin olayları ve kişilerine ait belgelerin objektif bir biçimde okuyucuya sunuyor olması.
Kitabın farklı tarihleri içeren bölümlerinden ilgimi çeken bölümlerini de paylaşmak istiyorum.
1916/ 29 Nisan: Halil (Kut) Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunun Kut'ül-Amare'de İngilizleri mağlup etmesi. General Charles Towshend komutasındaki İngiliz orduları esir alındı. Irak Ordusu Komutanı Halil Paşa, Kut'ül-Amare zaferinden sonra 6. Orduya şu mesajı yayınladı:
“Arslanlar! Bütün Türklere şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut'u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10 bin erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kut'ta 13 general, 481 subay ve 13 bin 300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30 bin zayiat vererek geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülâ ta uğrayacaktır. İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale'de, ikinci zaferi burada görüyoruz.” İngiliz tarihçisi James Morris, Kut'ül-Amare mağlubiyetini “Britanya askerî tarihindeki şartları en aşağılık teslim” olarak niteliyor.
1919 / 28 Kasım: Maraş'ta bayrak hadisesi. Kaleye Fransız bayrağı çekilmesi üzerine, cuma hutbesi sırasında Ulu Cami imamı Rıdvan Hoca, “hürriyeti elinden alınan bir halkın cuma namazı kılması dinen caiz değildir” deyince halk galeyana gelmiş, tekbir getirerek kaleye tırmanmış, Türk bayrağı tekrar göndere çekilmiştir. Cuma namazı bayrak dikildikten sonra kılınmıştır.
1922 / 2 Eylül: Yunan Kuvvetleri Kumandanı Nikolas Trikopis'in Türk kuvvetlerine teslim olması. Tuğgeneral Trikopis 22 Ağustos'ta Küçük Asya Orduları Komutanlığı'na tayin edilir. Yunan gazeteleri tümgeneralliğe terfi ettirildiğini yazarlar. Yunan resmî gazetesinde yayınlanan metinde ise bu terfi yer almamaktadır. (Trikopis ancak 1927'de tümgeneral olabilir.) Trikopis, bu tayinden haberdar olmadığını hâtıratında şöyle ifade ediyor: “Malûm olduğu üzere Türk ordusunda telsiz vardı ve taarruz esnasında dışarıdan haber alıyorlardı.” Yabancı gözlemciler, Türk komutanlarını “profesyonel”, Yunan komutanı ise “amatör” olarak nitelerler. Cephede en yüksek rütbeli Yunan generali tuğgeneraldir (Trikopis) buna karşılık, M. Kemal Paşa mareşal, Fevzi Paşa orgeneral, İsmet Paşa tümgeneraldir. Türk ordusunda başka tüm ve tuğgeneraller de vardır. Kısacası, Yunan ordusunun bu anlamda da hiç şansı yoktur!
1923/ 28 Ekim: Çankaya sofrasında Cumhuriyet'in ilânının konuşulması. M. Kemal Paşa, Çankaya'ya gitmek üzere Meclis binasını terk ederken Kemaleddin Sami ve Halid Paşalara rastlar ve onları akşam yemeğine davet eder. İsmet ve Kâzım (Özalp) paşalarla Fethi Bey'i de davet eder. Çankaya'ya varıldığında Rize Mebusu Fuad, Afyon mebusu Ruşen Eşref 'e tesadüf eder. Bunları da yemeğe alıkoyar. Yemekte “Yarın Cumhuriyet ilân edeceğiz” der. Sofradakiler fikrine iştirak ederler. M. Kemal Paşa Nutuk'ta “Efendiler, görüyorsunuz ki, Cumhuriyet ilânına karar vermek için Ankara'da bulunan bütün arkadaşlarımı davet ve onlarla müzakere ve münakaşaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim” der.
D. Mehmet Doğan, “Millî Mücadele'nin Zaman Akışı” (Cihan Harbi'nden Cumhuriyet'e İzahlı Kronoloji 1914-1923-) eserinin arka kapağında ise esere ilişkin şu bilgilere yer veriliyor:
“Bu kitap, esasen Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş kitabımızın kronoloji bölümünün gözden geçirilip bazı ilaveler yapılması ile oluştu. Kronolojiler pek baştan sona okunmaz, gerektiğinde bakılır. Biz diyoruz ki bu zamansırası/ kronoloji bakılmak için değil, okunmak için hazırlanmıştır. Dönemin zamansırası ile okunması konuyla ilgili kavrayıcı bir bakış için büyük önem taşıyor. Bilhassa şu hususlarda görüşler berraklaşıyor. İlk önce Osmanlı Devleti ile ilgili İngiliz siyaseti yerine oturtulabiliyor. İngilizler İstanbul'daki yönetimi destekledi mi veya nereye kadar destekler göründü, Anadolu'daki oluşumla ilgili tavırları ne yönde seyretti?
Aynı şekilde İngilizlerin Anadolu'da Yunan harekâtı konusundaki tutumları da zamanın akışı içinde net olarak görülebiliyor. İtilaf devletleri arasında bulunan Fransızların, İtalyanların bize karşı ve birbirlerine karşı tutumları da yine kavranabiliyor. Yunanistan'ın Anadolu'da sonuç alabilme kapasitesi, iç çatışmalar, Yunan kralının ölümünden sonra ortaya çıkan durum mutlaka dikkate alınmalı. Bu sıradan bir Millî Mücadele kronolojisi değil. Böyleleri çok sayıda var, fakat ne olaylar ne isimler-şahsiyetler ve ne de sürecin akışı ile ilgili hakikat temelli kapsamlı bir kronoloji yok. Millî Mücadele'nin Zaman Akışı'nda bütün bunlar mümkün olduğunca öz şekilde ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Bu kitap, zihinlere kazınan inkılâp tarihi efsanelerini yerle bir ediyor.”
1914-1923 yıllarını kapsayan zaman diliminde Türkiye ve dünyada yaşanan siyasi olayları, bu olayların kahramanlarını, verilen kararların doğurduğu neticeleri gün gün ele alarak herkesin okuyup anlayabileceği şekilde bir sıraya koyan Doğan, daha önceki eserlerinde olduğu gibi yine “doğru bilinen” birçok tarihi meseleyi vuzuha kavuşturuyor, gerçeğe kapı aralıyor. ‘Millî Mücadele'nin Zaman Akışı'nın daha önce yazılan tarihi kronoloji kitaplardan önemli bir farkı da; dönemin olayları ve kişilerine ait belgelerin objektif bir biçimde okuyucuya sunuyor olması.
Kitabın farklı tarihleri içeren bölümlerinden ilgimi çeken bölümlerini de paylaşmak istiyorum.
1916/ 29 Nisan: Halil (Kut) Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunun Kut'ül-Amare'de İngilizleri mağlup etmesi. General Charles Towshend komutasındaki İngiliz orduları esir alındı. Irak Ordusu Komutanı Halil Paşa, Kut'ül-Amare zaferinden sonra 6. Orduya şu mesajı yayınladı:
“Arslanlar! Bütün Türklere şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut'u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10 bin erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kut'ta 13 general, 481 subay ve 13 bin 300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30 bin zayiat vererek geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülâ ta uğrayacaktır. İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale'de, ikinci zaferi burada görüyoruz.” İngiliz tarihçisi James Morris, Kut'ül-Amare mağlubiyetini “Britanya askerî tarihindeki şartları en aşağılık teslim” olarak niteliyor.
1919 / 28 Kasım: Maraş'ta bayrak hadisesi. Kaleye Fransız bayrağı çekilmesi üzerine, cuma hutbesi sırasında Ulu Cami imamı Rıdvan Hoca, “hürriyeti elinden alınan bir halkın cuma namazı kılması dinen caiz değildir” deyince halk galeyana gelmiş, tekbir getirerek kaleye tırmanmış, Türk bayrağı tekrar göndere çekilmiştir. Cuma namazı bayrak dikildikten sonra kılınmıştır.
1922 / 2 Eylül: Yunan Kuvvetleri Kumandanı Nikolas Trikopis'in Türk kuvvetlerine teslim olması. Tuğgeneral Trikopis 22 Ağustos'ta Küçük Asya Orduları Komutanlığı'na tayin edilir. Yunan gazeteleri tümgeneralliğe terfi ettirildiğini yazarlar. Yunan resmî gazetesinde yayınlanan metinde ise bu terfi yer almamaktadır. (Trikopis ancak 1927'de tümgeneral olabilir.) Trikopis, bu tayinden haberdar olmadığını hâtıratında şöyle ifade ediyor: “Malûm olduğu üzere Türk ordusunda telsiz vardı ve taarruz esnasında dışarıdan haber alıyorlardı.” Yabancı gözlemciler, Türk komutanlarını “profesyonel”, Yunan komutanı ise “amatör” olarak nitelerler. Cephede en yüksek rütbeli Yunan generali tuğgeneraldir (Trikopis) buna karşılık, M. Kemal Paşa mareşal, Fevzi Paşa orgeneral, İsmet Paşa tümgeneraldir. Türk ordusunda başka tüm ve tuğgeneraller de vardır. Kısacası, Yunan ordusunun bu anlamda da hiç şansı yoktur!
1923/ 28 Ekim: Çankaya sofrasında Cumhuriyet'in ilânının konuşulması. M. Kemal Paşa, Çankaya'ya gitmek üzere Meclis binasını terk ederken Kemaleddin Sami ve Halid Paşalara rastlar ve onları akşam yemeğine davet eder. İsmet ve Kâzım (Özalp) paşalarla Fethi Bey'i de davet eder. Çankaya'ya varıldığında Rize Mebusu Fuad, Afyon mebusu Ruşen Eşref 'e tesadüf eder. Bunları da yemeğe alıkoyar. Yemekte “Yarın Cumhuriyet ilân edeceğiz” der. Sofradakiler fikrine iştirak ederler. M. Kemal Paşa Nutuk'ta “Efendiler, görüyorsunuz ki, Cumhuriyet ilânına karar vermek için Ankara'da bulunan bütün arkadaşlarımı davet ve onlarla müzakere ve münakaşaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim” der.
D. Mehmet Doğan, “Millî Mücadele'nin Zaman Akışı” (Cihan Harbi'nden Cumhuriyet'e İzahlı Kronoloji 1914-1923-) eserinin arka kapağında ise esere ilişkin şu bilgilere yer veriliyor:
“Bu kitap, esasen Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş kitabımızın kronoloji bölümünün gözden geçirilip bazı ilaveler yapılması ile oluştu. Kronolojiler pek baştan sona okunmaz, gerektiğinde bakılır. Biz diyoruz ki bu zamansırası/ kronoloji bakılmak için değil, okunmak için hazırlanmıştır. Dönemin zamansırası ile okunması konuyla ilgili kavrayıcı bir bakış için büyük önem taşıyor. Bilhassa şu hususlarda görüşler berraklaşıyor. İlk önce Osmanlı Devleti ile ilgili İngiliz siyaseti yerine oturtulabiliyor. İngilizler İstanbul'daki yönetimi destekledi mi veya nereye kadar destekler göründü, Anadolu'daki oluşumla ilgili tavırları ne yönde seyretti?
Aynı şekilde İngilizlerin Anadolu'da Yunan harekâtı konusundaki tutumları da zamanın akışı içinde net olarak görülebiliyor. İtilaf devletleri arasında bulunan Fransızların, İtalyanların bize karşı ve birbirlerine karşı tutumları da yine kavranabiliyor. Yunanistan'ın Anadolu'da sonuç alabilme kapasitesi, iç çatışmalar, Yunan kralının ölümünden sonra ortaya çıkan durum mutlaka dikkate alınmalı. Bu sıradan bir Millî Mücadele kronolojisi değil. Böyleleri çok sayıda var, fakat ne olaylar ne isimler-şahsiyetler ve ne de sürecin akışı ile ilgili hakikat temelli kapsamlı bir kronoloji yok. Millî Mücadele'nin Zaman Akışı'nda bütün bunlar mümkün olduğunca öz şekilde ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Bu kitap, zihinlere kazınan inkılâp tarihi efsanelerini yerle bir ediyor.”