#smrgKİTABEVİ Milliyetler ve Sınırlar: Balkanlar Kafkasya ve Ortadoğu - 2023

Kapak Tasarım:
Ümit Kıvanç
Kondisyon:
Yeni
Basıldığı Matbaa:
Ayhan Matbaası
Dizi Adı:
Tarih, Politika/Siyaset
ISBN-10:
9754704464
Kargoya Teslim Süresi:
4&6
Hazırlayan:
Katkı:
Hüsnü Abbas, Haydar Sayılı, Begüm Güzel, Özgür Yıldız
Cilt:
Amerikan Cilt
Stok Kodu:
1199144164
Boyut:
14x20
Sayfa Sayısı:
511
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
8
Basım Tarihi:
2023
Çeviren:
Şirin Tekeli
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
3. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
indirimli
273,35
Havale/EFT ile: 265,15
Siparişiniz 4&6 iş günü arasında kargoda
1199144164
530334
Milliyetler ve Sınırlar: Balkanlar Kafkasya ve Ortadoğu -        2023
Milliyetler ve Sınırlar: Balkanlar Kafkasya ve Ortadoğu - 2023 #smrgKİTABEVİ
273.35
Barış ve demokrasiye dayalı bir “yeni dünya düzeni”nin kurulacağı beklentileri, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu'daki savaş meydanlarında imha olmak üzere. Kendiyle barışık, çok-kültürlü demokratik toplumların henüz çok uzağındayız. Batılıların “Doğu Sorunu” diye adlandırdığı sorunlar yumağı dirildi. Yerasimos, '80'lerin ortalarından başlayarak kaleme aldığı jeopolitika yazılarında bu ürkütücü gelişmenin nedenlerini arıyor; Birinci Dünya Savaşı ile birlikte tarihe karışan Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve Rus imparatorluklarının dağılmasıyla gündeme gelen uluslaşma ve ulus-devlet sınırlarının çizilme süreçlerini inceliyor. Üç imparatorluğun topraklarında kurulan ulus-devletlerin sınırları, genellikle halkların iradeleriyle değil, uluslararası barış konferanslarında ya da gizli diplomasi yoluyla çizildi; petrol gibi stratejik ürünlerin paylaşımı önemli rol oynadı ve aynı dili konuşan, aynı kültüre sahip halklar parçalandı. Bu coğrafyada uluslaşma, tamamlanamamış bir süreç olarak görünüyor. “Ulus” sorununu çözme iddiasındaki son imparatorluğun da (SSCB) dağılmasıyla, “eski şeytanlar yeniden ortaya çıkıp tepinmeye başladılar”.

Yerasimos, barışçıl bir “yeni dünya düzeni” beklentilerini boşa çıkaran güncel bölgesel savaşların tarihî arka planına ışık tutuyor. 1. Dünya Savaşı ile birlikte tarihe karışan Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve Rus imparatorluklarının dağılmasıyla gündeme gelen uluslaşma ve ulus-devlet sınırlarının çizilme süreçlerini, jeopolitikayı eksene oturtan bir yaklaşımla inceliyor.

Batı diplomasisini bir yüzyılı aşkın bir süre uğraştıran ve Birinci Dünya Savaşı'nın önde gelen nedenlerinden birisini oluşturan Doğu Sorunu, çokuluslu bir imparatorluk olan Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasıyla birlikte toprakları üzerinde ulus devletlerin kurulması sorunudur. En geniş olduğu zaman sınırları Slovakya ve Ukrayna'dan, Somali ve Yemen'e, Kafkasya'dan Cezayir'e uzanan bu topraklar üzerinde bugün otuz kadar devletin varolduğu düşünülürse, Batı dünyasıyla orta Asya ve Siyah Afrika arasında bir köprü konumundaki bu dünyayı ilgilendiren Doğu Sorununun karmaşıklığı ve önemi hemen anlaşılır. Avrupa ile Asya arasında yer alan bir ara bölgeden söz ettiğimize göre, imparatorluktan ulus-devlete geçiş sürecinin yalnız Osmanlı İmparatorluğu'nu ilgilendirdiği düşünülmemelidir. Bu topraklardaki bir başka büyük devlet olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ile aynı tarihte, 1915'de çökmüş ise de, komünizmle birlikte değişen Rus İmparatorluğu çöküşe yetmiş yıl daha direndi ve bir önceki aşamanın doğru dürüst çözümlenememiş sorunlarını yeniden gündeme getiren dönüşüm sürecine, ancak 1990'dan sonra girildi. Bu nedenle, ulusal sorunlar ile bunların ayrılmaz parçası olan sınır sorunlarının çözülme yoluna girdiklerine inanılan uzun bir ara dönemden sonra, Doğu Sorunu yeniden ortaya çıktı. Doğu Sorunu denilen sorundan etkilenen topraklar geleneksel olarak iki alt-bölgeden oluşur: Balkanlar ve Orta-Doğu. Bu iki bölgeyi birbirinden ayıran Anadolu, Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı olan Türkiye'nin kendine ulusal toprak olarak seçtiği, ama sınırları yer yer tartışma konusu edilmiş bir bölgedir. Bu iki bölgeye bugün bir üçüncüsü, Kafkasya eklendi. Kafkasya, 1828 yılında hemen hemen tamamlanan fetihler sonucu görece erken bir tarihte Rus İmparatorluğu'na dahil olduğu için 19. yüzyılda kısmen, Doğu Sorununun dışında kaldığı kabul edilen bir bölgeydi. Ancak, 1917-1921 arasında ve 1990 sonrasında olduğu gibi, Rus İmparatorluk gücünün zayıfladığı her dönemde, bu bölgenin hemen jeopolitik sahnenin önüne fırladığı düşünülürse…

Barış ve demokrasiye dayalı bir “yeni dünya düzeni”nin kurulacağı beklentileri, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu'daki savaş meydanlarında imha olmak üzere. Kendiyle barışık, çok-kültürlü demokratik toplumların henüz çok uzağındayız. Batılıların “Doğu Sorunu” diye adlandırdığı sorunlar yumağı dirildi. Yerasimos, '80'lerin ortalarından başlayarak kaleme aldığı jeopolitika yazılarında bu ürkütücü gelişmenin nedenlerini arıyor; Birinci Dünya Savaşı ile birlikte tarihe karışan Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve Rus imparatorluklarının dağılmasıyla gündeme gelen uluslaşma ve ulus-devlet sınırlarının çizilme süreçlerini inceliyor. Üç imparatorluğun topraklarında kurulan ulus-devletlerin sınırları, genellikle halkların iradeleriyle değil, uluslararası barış konferanslarında ya da gizli diplomasi yoluyla çizildi; petrol gibi stratejik ürünlerin paylaşımı önemli rol oynadı ve aynı dili konuşan, aynı kültüre sahip halklar parçalandı. Bu coğrafyada uluslaşma, tamamlanamamış bir süreç olarak görünüyor. “Ulus” sorununu çözme iddiasındaki son imparatorluğun da (SSCB) dağılmasıyla, “eski şeytanlar yeniden ortaya çıkıp tepinmeye başladılar”.

Yerasimos, barışçıl bir “yeni dünya düzeni” beklentilerini boşa çıkaran güncel bölgesel savaşların tarihî arka planına ışık tutuyor. 1. Dünya Savaşı ile birlikte tarihe karışan Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve Rus imparatorluklarının dağılmasıyla gündeme gelen uluslaşma ve ulus-devlet sınırlarının çizilme süreçlerini, jeopolitikayı eksene oturtan bir yaklaşımla inceliyor.

Batı diplomasisini bir yüzyılı aşkın bir süre uğraştıran ve Birinci Dünya Savaşı'nın önde gelen nedenlerinden birisini oluşturan Doğu Sorunu, çokuluslu bir imparatorluk olan Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasıyla birlikte toprakları üzerinde ulus devletlerin kurulması sorunudur. En geniş olduğu zaman sınırları Slovakya ve Ukrayna'dan, Somali ve Yemen'e, Kafkasya'dan Cezayir'e uzanan bu topraklar üzerinde bugün otuz kadar devletin varolduğu düşünülürse, Batı dünyasıyla orta Asya ve Siyah Afrika arasında bir köprü konumundaki bu dünyayı ilgilendiren Doğu Sorununun karmaşıklığı ve önemi hemen anlaşılır. Avrupa ile Asya arasında yer alan bir ara bölgeden söz ettiğimize göre, imparatorluktan ulus-devlete geçiş sürecinin yalnız Osmanlı İmparatorluğu'nu ilgilendirdiği düşünülmemelidir. Bu topraklardaki bir başka büyük devlet olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ile aynı tarihte, 1915'de çökmüş ise de, komünizmle birlikte değişen Rus İmparatorluğu çöküşe yetmiş yıl daha direndi ve bir önceki aşamanın doğru dürüst çözümlenememiş sorunlarını yeniden gündeme getiren dönüşüm sürecine, ancak 1990'dan sonra girildi. Bu nedenle, ulusal sorunlar ile bunların ayrılmaz parçası olan sınır sorunlarının çözülme yoluna girdiklerine inanılan uzun bir ara dönemden sonra, Doğu Sorunu yeniden ortaya çıktı. Doğu Sorunu denilen sorundan etkilenen topraklar geleneksel olarak iki alt-bölgeden oluşur: Balkanlar ve Orta-Doğu. Bu iki bölgeyi birbirinden ayıran Anadolu, Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı olan Türkiye'nin kendine ulusal toprak olarak seçtiği, ama sınırları yer yer tartışma konusu edilmiş bir bölgedir. Bu iki bölgeye bugün bir üçüncüsü, Kafkasya eklendi. Kafkasya, 1828 yılında hemen hemen tamamlanan fetihler sonucu görece erken bir tarihte Rus İmparatorluğu'na dahil olduğu için 19. yüzyılda kısmen, Doğu Sorununun dışında kaldığı kabul edilen bir bölgeydi. Ancak, 1917-1921 arasında ve 1990 sonrasında olduğu gibi, Rus İmparatorluk gücünün zayıfladığı her dönemde, bu bölgenin hemen jeopolitik sahnenin önüne fırladığı düşünülürse…

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat