#smrgKİTABEVİ Minyatürlerle Osmanlı - İslâm Mitologyası - 2023
Dünyanın dört bir yanındaki kütüphanelerde bu tür yazma eserleri altmış yıla yakın bir süredir araştırıp inceleyen Metin And, hazırladığı bu kitapta genel olarak "mitologya" kavramı üzerinde durmuş; dağlar, ağaçlar, kuyular, kutsal sular, evrenin yaradılışı, ilk insan, tûfân, Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e varıncaya kadar peygamberler ve mucizeleri, mahşer ve âhiret, melekler, şeytanlar, cinler ve önemli yaratıklar, burçlar, gezegenler, On İki İmâm, Kerbelâ-Ta'ziye-Maktel, ulu kişiler mitologyası, aşk hikâyeleri gibi konularda minyatürler eşliğinde bir kültürel arkeoloji denemesine girişmiştir. Başta Osmanlı ve İran olmak üzere İslâm tasvir sanatındaki resmetme anlayışının temelinde yatan "hoşgörü"yü arayan ve verilen her örnekte bunun izlerini, sonuçlarını bulmamıza yardım eden, T. S. Halman'ın deyimiyle yazarının "bilim yaşamının doruğu" sayılabilecek Minyatürlerle Osmanlı-İslâm Mitologyası, bu kez 50 kadar yeni minyatür eklenerek yayımlanıyor.
Bu kitabın ele aldığı ana soru gittikçe bana bir modern çağ tarihçisinin ortaya atabileceği en ilginç soru gibi görünüyor. Avrasya kara kütlesinin batı ucundaki birkaç küçük siyasal yapı, 1500 dolaylarından itibaren Doğu Avrasya'nın daha kalabalık ve birçok bakımdan daha gelişkin toplumlarını da kapsamak üzere dünyanın geri kalan kesimine egemen olma yoluna tam olarak niçin girdi? Buna bağlı ikinci sorum şu: Batı'nın geçmişteki üstünlüğüne ilişkin iyi bir açıklama bulabilirsek, geleceği konusunda bir öngörü ortaya koyabilir miyiz? Bu gerçekten Batı dünyasının sonu ve yeni bir Doğu çağına geçiş mi demektir? Başka bir ifadeyle, insanlığın daha büyük kısmının Batı Avrupa'da Rönesans'ın ve Reform hareketinin ardından ortaya çıkan uygarlığa – bilim devrimiyle ve Aydınlanma süreciyle harekete geçen, Atlantik'in öteki yakasına ve ta Avustralezya'ya kadar yayılan, devrim, sanayi ve imparatorluk çağlarında doruğuna ulaşan uygarlığa – az çok bağlı olduğu bir çağın sönüşüne mi tanık olmaktayız?
Dünyanın dört bir yanındaki kütüphanelerde bu tür yazma eserleri altmış yıla yakın bir süredir araştırıp inceleyen Metin And, hazırladığı bu kitapta genel olarak "mitologya" kavramı üzerinde durmuş; dağlar, ağaçlar, kuyular, kutsal sular, evrenin yaradılışı, ilk insan, tûfân, Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e varıncaya kadar peygamberler ve mucizeleri, mahşer ve âhiret, melekler, şeytanlar, cinler ve önemli yaratıklar, burçlar, gezegenler, On İki İmâm, Kerbelâ-Ta'ziye-Maktel, ulu kişiler mitologyası, aşk hikâyeleri gibi konularda minyatürler eşliğinde bir kültürel arkeoloji denemesine girişmiştir. Başta Osmanlı ve İran olmak üzere İslâm tasvir sanatındaki resmetme anlayışının temelinde yatan "hoşgörü"yü arayan ve verilen her örnekte bunun izlerini, sonuçlarını bulmamıza yardım eden, T. S. Halman'ın deyimiyle yazarının "bilim yaşamının doruğu" sayılabilecek Minyatürlerle Osmanlı-İslâm Mitologyası, bu kez 50 kadar yeni minyatür eklenerek yayımlanıyor.
Bu kitabın ele aldığı ana soru gittikçe bana bir modern çağ tarihçisinin ortaya atabileceği en ilginç soru gibi görünüyor. Avrasya kara kütlesinin batı ucundaki birkaç küçük siyasal yapı, 1500 dolaylarından itibaren Doğu Avrasya'nın daha kalabalık ve birçok bakımdan daha gelişkin toplumlarını da kapsamak üzere dünyanın geri kalan kesimine egemen olma yoluna tam olarak niçin girdi? Buna bağlı ikinci sorum şu: Batı'nın geçmişteki üstünlüğüne ilişkin iyi bir açıklama bulabilirsek, geleceği konusunda bir öngörü ortaya koyabilir miyiz? Bu gerçekten Batı dünyasının sonu ve yeni bir Doğu çağına geçiş mi demektir? Başka bir ifadeyle, insanlığın daha büyük kısmının Batı Avrupa'da Rönesans'ın ve Reform hareketinin ardından ortaya çıkan uygarlığa – bilim devrimiyle ve Aydınlanma süreciyle harekete geçen, Atlantik'in öteki yakasına ve ta Avustralezya'ya kadar yayılan, devrim, sanayi ve imparatorluk çağlarında doruğuna ulaşan uygarlığa – az çok bağlı olduğu bir çağın sönüşüne mi tanık olmaktayız?